gün sustukça gece konuşuyor
ah! çilesi ağır günlerin kanlı ezâsı
son güzde ağrıların sancılı dili
çözüldü
hangi yaranın oyuğunda
toz koparan yılların kayıtsızlığında
kasırga burgaçlarının ağzında hayat
ömür dediğimse eteklerimden
hızla silkeleniyor
günler hoyrat bir topuk dikeni denginde
neye kulak kesilsem topla tüfekle geliyor uğultu
zaman sisli bir çarkın içinden kötümserlikle evriliyor
siyahi dehlizlerin içinden geçiyor mızmız adımlarımız
insanlar dağlardan ufalanan taş parçaçıkları gibi
savrulup savrulup farklı yönlere ağarken
harap bedestenlerin üstünde çivit mavisi gök
güneşin terine süründüler eteği sökük gölgeler
patilerinde sessiz ordular düz duvara tırmandı kediler
ürkek kuşlar geçti kaldırımlardan kırık kanatlarında
filârmonik sancılar
fırtınanın eşiğinde öylece oturma
kalk dikil ayağa
daha gün aymadı alacalı tepelerin dudağından
gözlerinde küçülen ışığı örtmeden afakanlar
uykusuz kaç geceyi heba etti zaman
ruhumun başıboş gezdiği mekanlarda
duyguların rengini yitirdiği zamanlarda
koşarak arşınlıyorum
kederleri
evren ve zaman
hep iyiliğimiz için çalışır
ister inan
istersen inanma
sis çöker
gölgeler fısıldaşır
......................
nasıl bir cenktir bu
kaybedeni hep ben kazananı felek
sorularla sorgularla işim yok artık yorgunum
yaşandı dolu dizgin her şey ama bitmedi hâlâ
ne çok keder birikti ne çok tortu sırtımdaki yumruda
hep dertli çıktım sonu gelmeyen arayışlardan bitişlerden
kırmızı karanfillerin koktuğu kentlerden geliyorum
orası gökkuşağının bacağını kırdığı, aşıkların pervane
kuşların özgür, canlıların mutlu olduğu yer
desem de
şimdi uzak bir masal anlatılanlar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!