dalları eğik bir nar ağacı gibi
dökülüyorum ellerine geceden
taze fesleğen kokusu uzaktaki hayalin
özledikçe gölgen kavuruyor tenimi
kalbimin söküklerini toplayıp
eğitimsiz buhranlar eşliğinde
derme çatma bir masalın
ürkek kanatlarından uçuyor kuşlar
siyah beyaz fotoların devrim yarattığı
mevsimleri sırtlayıp geliyor zaman
elinde keskin bir orak
ey!...
çılgın efkarın müphem sesi
ak düştü bak gecenin saçlarına
sakladım kendimi bir kitabın sayfasına
ay görmedi hiç yıldızların haberi olmadı
zehirli bir sarmaşığın kolları sardı bedenimi
harmonik dalgaların geriliminde zaman
yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal
yuvarlanıp gidiyoruz kimsesiz taşlar gibi
periyodik değişimlerin içinde
dünya fazında
tütsülenmiş bir noktayım camlarda
buğulu bir göz bir ağıt adım unutulan şiirlerde
dilim uzun elim kısa yine de
ıssızlığı tutup çekebildim
yakasından
duvarı aşınmış
bir kapının yıkık yüreğinden geçiyor kör ışık
ömrü çatlamış karanlığın dudağında üşengeç gölgeler
bîzâr olmuş sevdanın çatısından havalanıyor uykulu
yarasalar
ah! günün solan saltanatı
geceyi zerk et zamanın koynuna
usul usul içime kıvrılan keder
alıştım nasılsa yorgan döşek yatmaya
acının tozlu patikalarına koşmaya
üflensin ney çalsın sazlar
uçurumun dibine ittiler
orada kırk gün kırk gece uyudum
aradım ruhun yollarını kalbimi sustururken
sükût havalarında
geldi üzüm mevsimi
sıcaklar peşimde karanfil
serin bir gölge gördüm gölgenin içinde
uyku uyusam mı gündüz gözüne
bilemedim
ince sızıları çeker
tüyden bulutların gövdesi
iskeleti gözüken bir ağacın karınca ölüsü ağzına
yağmuru bekleyen toprağın sessiz çağrısı dilim
günleri devire devire yol alırken bahtımın
silik rüzgârına




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!