gecenin ayazı vurunca
taş duvarlar kendi sessizliğine durgunlaşır
hayat esrik bir sancı çekilir kirpiklerime
savrulur hiçliğin ateşi
kırık pencerelerime
diyardan diyara uçur beni rüzgâr
yeknesak günlerin getirdiği kederlere
dallarına ah’lar astığım ağacıma dokunma
izim kalsın bir tomurcuk ucunda
ahval-ı perişandı gönlü yılgındı
desin kırlangıçlar
yaşlı bir atın
yere dökülen yüzünü usul usul toplar gibi
koşumlarını giymiş gece
koşuyor sabaha
sararmış yüzlerin gövdelenmiş ağaç hıçkırığı
toprağı bol olsun kederlerin kapadık gözlerimizi
herkes kendine ait bir rüya -rüya içinde masal
söz kuşlarının uçurduğu gizemli varsayımlar içinde
düz çizgiden sapan kırık yollar
odamda kristal bir sessizlik
uyuyor resmen koltuk kanepe
halı sehpayla barışık lavantalar kokuyor mis
sam yeli usulca dokunuyor camlara
sormayın perdelerde mahmur bir dinginlik
zihnimde kerbelâ savaşları kıran kırana mücadele
Tanrım
bir başına geceyim
içsel dökülmelerime savaşlarıma
yıldızlar şahit gök şahit söktüm kalbimi
perde perde kapattım
pencerelerimi
bir duvar sarmaşığından bakacağım
geçip gittiğin ince yollara ardın sıra revan
biçâre gönlüm
ışıkların gölgelerin oynaştığı
bir ceviz ağacının altında soluklanıp içtiğin
çölde açan çiçeğin
kıtlık korkusu gibi
kurak ve yokluk
güncelerini
örüyor
zaman
ölü nehirlere akarken gündüzün gözleri
sarhoş bir akşamın gözetiminde ağaçlar
kentin dul uğultularını içen karanlığın
pis ağzını ört sebastian
gözlerimi uykuya hazırla
sayrılı bir yürek taşıyorum
korkular karanlıklar yuvalanırken içime
yalnızlık mekik dokuyor sarı sarı odalarda
niye soğuk bu kadar buralar sebastian
bak üşüdü dağların kirpiği kendi içine çekildi
yol kıvrımları uzadıkça
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!