konuştura konuştura eskittiler dilimi
sirkeli suya yatırdılar söylenmiş tüm sözleri
ekşi bir yemeğin kokusu kadar bozuktu düzenim
tüm belleğimin fotokopisini çekip yayınladılar ortaya
aklımla oynadılar
tedirgin ruh halini besliyor gecenin gözleri
vakitse cızırtılı sanrıları tohumlamış tavlanmış zihne
tırpanla biçer gibi biçiyor umudun yeşillenen
yerlerini
güneşi batan bir gün gibi kırgın kollarım
uzayıp gidiyor yollar zamanın aktığı yerden
zihnimin derinlerinde nazlı nazlı dolanırsın
huzura sığınak olur hayalin gelip karşıma
kimsin kimimsin
bilmiyorum
belki de hayat dilimizden düşmeyen bir yoksunluk şarkısıdır
belki de gizemli sandığımız her şey
en çok içimizde çöreklenen
sözcüklerde saklıdır
toy bir günün sabahı uyandı
kızarmış ekmek kokusu tazeliğinde
dünyanın dönüşüne evriliyor saatler
yaşamak salaş dağınık bir nehir gibi
sürüklerken eteğindeki çakıl taşlarını
alır götürür gün ışığının pırıltısında
gökyüzüne ait değilsiniz diye
masalcı kuşların özgür hükümranlığına son verdi bulutlar
işte o zaman başladı hikayem
Tanrım
sensiz yoksun
bir martının göğüs kafesinde
kalbi bozuk yıllardan geçiyorum
dudağımda kırık bir testinin ağzı
içimde kuruyan nehirleri sağıltıyorum
gölgen uzun yol uğrağı
serinletir eteğinde nazlı serçeleri
henüz göğsümde çiçeklenmemiş
zerdali dalı
hınzır
gülüşleri var karanlığın
zifiri bulutları yağdırır dağlara taşlara
tükenmişliğinse azılı kolları var beyin hücrelerini sarsan
ruhu daraldı
ipi çekildi günün
dikenli tellere asıldı dili yanmış bulutlar
pusuya yatmış sidikli sokakların sızlak kedileri
grileri giyinmiş evlerin loş ışıkları
gölgesi kuru gülü sönmüş gece buyur




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!