Kadınlar ki
Fadolar dökülürdü eteklerinden
Bahar dal figürleri
Haykırışlara sinmiş
Gözlerinin akında oluşan gri
Eski, yeni yüzüyle karşımda
Düğümlerden sızacak
Renklerin en soysuzu
Ölüm iminden aşıp
Yaşamı doğurtacak
Toplumsal hayat, garip ironileri içinde taşıyarak ilerliyor sanırım. Ama nasıl bir hızla. Belki de ironileri yakalayıp o bulanıklıktan kurtarma hızımızla doğru orantılı diyebiliriz. Diyeceksiniz ki durup dururken bu da nereden aklına geldi. Durup dururken değil elbette; bazı konuşmalar bazı ipuçları taşır içinde. Ne var ki uzaklaşıp baktığımızda görürüz ancak.
Geçen gün edebiyatla uzun zamandır ilgili olduğunu bildiğim bir tanıdığıma rastladım. “Şiire küstüm biliyor musun”, dedi beni görür görmez. Sabah mahmurluğuyla bu nasıl olabilir, insan şiire nasıl küsebilir anlayamadım birden. Şiir dedim insanın içinden akan bir sudur, bir kez akmaya başlayınca nasıl olur da onu durdurur içinde, ona nasıl küser insan.
- Bir dergiye şiir gönderdim. Yanıt bile gelmedi. Sonra başka yerden duydum ki; biz bu hanımı tanımıyoruz, demişler. Pek çok dergide şiirinin çıkması bile bir şeyi değiştirtmiyor. Bu adamlar aralarına almıyorlar insanı.
Nasıl bir devinim
O kaynayan kazan
Şifrelerin çözüldüğü düğüm
Eski yeni yüzüyle çıkıyor karşıma
Renklerin en soysuzu
Çocuğun en mutsuzu
bakire karanlık
yeraltı şehri
ekmeğin karnına inilen göz
gerçek sırat
siyahın en mutsuzu
Karşın Edebiyat, Sanat, Düşün Dergisi 3. sayısıyla okuyucuya “merhaba” diyen çiçeği burnunda bir dergi. Ancak ilk sayısından itibaren gerek hazırladığı dosyalarda işlediği konusunu her yönüyle inceleyen ayrı bir kitap şeklinde hazırlayarak, gerekse dergi bünyesinde öz ve biçim olarak yeniliklere kucak açan tavrıyla hakkıyla yapıldığında oldukça emek gerektiren bir işe soyunduklarının farkındalığını okuyucuya gösterdi.
Ağustos Eylül sayısında ise dosya temasını “Bellek” ismini verdikleri ek kitap ile on iki eylüle ayırmış dergi. Olaydan direk etkilenmiş bir arkadaşının çocuğunun, babasına “baba, on iki eylülde ne oldu? ” diye sorması üzerine bu mini kitabın çalışmasına bir an önce başlaması gerekliliğini fark eden Orkun Levent Boya’nın konuya dair derli toplu bir sunumu ile başlayan dergi, gazeteci Hasan Uysal ve Nesrin Turhan söyleşileri ile sürüyor. 1981’de yapılmış Fikret Otyam söyleşisi ve Prof. Alpaslan Işıklı, Prof. Ayhan Çıkın, Remzi İnanç ve Ergin Yıldızoğlu’nun da yazılarıyla yer aldığı dergi, kütüphanede saklanılabilecek bir bilgi kaynağı olma özelliğinde. İlk idam edilen Necdet Adalı ve son idam edilen Hıdır Aslan’ın son mektuplarını etkilenmeden okumak olanaksız. Süreç içinde biriken tüm istatistiki bilgilerle birlikte Kenan Evren’in basın toplantısı konuşması ile dergi sonlandığında, okuyucu olarak bu dergiyi daha fazla kişiyle paylaşmalıyım duygusu taşıyor insan.
Birgün Gazetesi
19 09 2007
çilek kokulu yolculuk
Ertesi gün yola çıkmaya niyetli insanlar o akşam ne yapar? Hele de erken saatte çıkacaklarsa... Genellikle yolla ilgili plân, yolluk hazırlama gibi çalışmalar yapmasalar da, en azından erken yatarlar, sanırım. Söz konusu kişiler bizim aile olunca, her zaman öyle olmuyor işte. Bir arkadaşla buluşup geç saatlere kadar sohbet ediyoruz. Çünkü hayat, ertelenir bir şey değil. Ertelemiyoruz biz de…
Gece yarısı kendimizi güç belâ evimize atıp sabahın yedi buçuğunda çalan saatin çığlığıyla fırlıyoruz yataktan. Hayatın ertelenmemesine dair olan fikrimizi dün geceki kadar hararetle savunabilecek durumda olmasak da, baktıkça yanan gözlerimizi bahane edip söylenmiyoruz da kendimize. Kendi düşen ağlamaz derler ya, susmayı bilmek gerek. İşte yolculuk başlıyor. Arabadayız. Ekip, standart yol ekibimiz… Eşim her zamanki duyarlı sürücü konumunda bu gezide de. Sürücünün eşi olarak ben, kendimce torpil kullanıp önde oturuyorum. Kız kardeşim ve çocuklar bu durumda zorunlu olarak arka koltuklarda. Kıyıköy’e gideceğiz, kararlıyız. On üç sene öncesinde bir gezi dergisinin sayfalarında tanışıp da aklımın bir köşesinde çengelli iğneyle asılı tuttuğum Kıyıköy’e…Yola çıktık ama oraya nasıl gidilir? Kıyıköy hangi bölgede kalır, bilenimiz yok. O anda bir fark ediyoruz ki; arabada harita da yok. Her benzin istasyonundaki markete teker teker harita sormaya Küçükyalı’dan başlıyoruz ancak harita bulundurmak yolla ilgili hizmet veren benzin istasyonlarının görev alanına girmiyor, anlaşılan. Hatta bir tanesindeki görevli “Tabelâlara baka baka gidin işte; haritayı ne yapacaksınız, Karadeniz’de bir yer olmalı...” diyor. Doğru ya; bunu hiç birimiz nasıl akıl edemedik. Sanki Bostancı sapağından başlıyor, Kıyıköy tabelâları. Ancak keyfimizi bozmuyoruz, elbette aradığımızı bir şekilde bulacağız. Topkapı istikametine doğru gidiyoruz ama hiç değilse, hangi il sınırları içinde olduğunu bilseydik.
Arzu Yüksel “Kedi Gözü” nde alışılagelenden başka bir bakış açısı ile, yaşam içindeki engellerin nimete döndüğü vesileleri ve keskin bir kedi gözüyle onları görebilmenin yardımcısı olacak işaretleri anlatıyor.
KEDİ GÖZÜ
Vesileler, İşaret ve İşaretçiler
Erko Yayıncılık- Cep Kitapları, 2005
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?