şehir parmak ucumda
sözlerim sese tehir
parmak ucunda geçiyorum
bir bir bloklarını
gözlerimi kırpmadan
işte, uzatıyorum kalbimi
her bir parçasını özenle kestim
elim uzdur
ezber ettim doğramayı
Keşke bana yazılsaydı dediğiniz şiirler olmuştur
Keşke ben solusaydım zehrini
Ben yatsaydım o ızdıraplı gökte
Keşke ben delseydim dağları dediğiniz
Ferhat adamlar olmuştur
canım...
nasılsın
hayat nasıl gidiyor
yoğunluklar nasıl gidiyor, aniden geldiklerinde
seyrelti yaşamların dokunduğu derişik uçların acısı
Hastaneye gittiğim bir gün, iki saat içinde çıkacak olan tahlil sonuçlarımı beklerken zamanımı nasıl değerlendireceğimi düşünmüştüm. Yolumu kesen ilk sinema salonuna girmiş ve kendi kendime nazlanamayacağıma göre hızla bir film seçip izlemiştim. Şansıma çıkan filmde değişen sahneler boyunca fonda akan Amasra'yı seyretmeye doyamamıştım o gün. Zamanla fark ettim ki filmin kendisinden çok, isminde beni çeken, ama ne olduğunu henüz çözemediğim bir tılsım saklıymış:. "Gönderilmemiş mektuplar..."
O günden sonra bu iki sözcüğün etrafında dönüp durdu düşüncelerim, bulduğu her fırsatta. Kendimce evirip çevirdim sesini, anlamını. Yaramaz bir çocuğun ansızın eline geçen oyuncak misâli neresine dokunacağımı, neresini bozup yeniden kuracağımı şaşırmıştım. Filmde yıllar önce öldü sanılan bir adam, sevdiğine hiç göndermeyeceği mektuplar yazmıştı. Kadın, yıllar sonra tesadüfen dinlediği radyo programında mektupların varlığı ve içeriği ile tanışırken aslında adamın halâ yaşadığını da belli belirsiz fark ediyordu. “Anlam Belirsizliği” kavramı, okuduğum kitaplardan çıkıp bu iki sözcükle ete kemiğe bürünmüş ve yoluma dikilmişti sanki... Beni bu sözcüklere bağlayan dipteki sebebi bulmadan belli ki rahat edemeyecektim.
Arada sırada uğradığım bir gazete ofisi var. Böylesi uğramalarımın birinde o ofiste ilk kez karşılaştığım bir adam bana şöyle sormuştu:
Yolcu edemedi sevdiğini askere
Uzaktan yaktı göz yaşlarını
Gez, göz
Boncuk boncuk ağıt dizdi
gül eskisinde açıldı elleri
elleri açıldı
yarık yarık kırmızıya
gül eskizinde
bir dede anlatıyor masal misali
eskilerden yenilerden soruyor çocuk
tebessümde saklı insanlığın gizemi
güven veren o dayanakta arıyor
adını bilmediği dinginliği
Bazı anlar vardır, göz görmek istediğini görür, gönül katlanmak istediğine katlanır. Arkadaşımla oturmuş konuşurken, birden çantasından cep telefonunu çıkarıp bana bir mesajını gösteriyor:
‘Stresli zamanlar… Gelme, arama, sorma…’
-Bu, iyi bir mesaj; değil mi? Gelme, arama diyor ama sebebini de açıklıyor. Sen onu tanımıyorsun. Açıklama yapacak birisi değil o. Şimdiyse bana durumunu açıkladıktan sonra gelme-arama diyor.
kış güneşisin gerçekten
hani ansızın ayazın ortasında çıkar
sıcacık eder insanın içini
yine yok olur sonra ama
o sıcaklığı taşımaya sen
devam edersin bir süre daha
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?