Aynur Uluç Şiirleri - Şair Aynur Uluç

Aynur Uluç

Unuttun sanırsın eski aşkını
İçini yoklarsın
Yok gibi durur
Sanki hiç olmamıştır da
Uydurmuşsundur

Devamını Oku
Aynur Uluç

çöplerimin ardından bakarım
açık bakarım
uçuk bakarım

tutuk düşler kurarım
güllerimin âhından

Devamını Oku
Aynur Uluç

mezarıma
salyangoz düşlerini koy
uçuşmak istiyorum
toprakta sedeflenerek
uzanmak
hayallerin koynunda

Devamını Oku
Aynur Uluç

mezarıma
salyangoz suçlarını koy
tutuşmak istiyorum
topraklanmış sedeften
uzanmak
önceye ve sonraya

Devamını Oku
Aynur Uluç

Kadıköy'de ev arıyorduk bir buçuk yıl önce. Pek çok evi dolaştıktan sonra bir eve geldiğimizde hemen ısındık ama karar vermek için bir şeyler daha düşünür müyüz telaşı ile emlakçı önemli bir sırrı verir edasında bir ses takınarak şöyle dedi...: Gelin siz bu evi tutun. yukarda bir adam var. Evi kitap dolu. Eninde sonunda tanışırsınız siz. Bu evi tuttuğunuza sevinirsiniz o zaman. Evi tutmamızda gerçekten de sevimli ve merak uyandırıcı bir bilgiydi bu.

Taşınmamızın üzerinden bir yıl geçtiği halde hayat koşturmasında yukarıdaki adamın kim olduğunu öğrenemedim ama nasıl kitap dolu olmalı ki bir ev, emlakçı bile bunun sözünü ediyor, o evi kitapla tanımlıyor'un merakını hiç kaybetmedim. Sonra arkadaşım Mehmet Tekirdağ bir gün ondan söz etti. Turgut Çeviker çok önemli bir insandır bu ülkede, der demez anladım kitaplı adamın kim olduğunu. Beni tanıştır dedim nolur, eskiden komşularımızla kendimiz tanışırdık ama şimdi çekinir olmuşuzu şaşkınlıkla tespit ederek kendimde.

Sonra mizah, mizah tarihi ve Turgut Çeviker konuğumuz Nehirmuhabbetler'de. Onunla tanıştığıma, hatta oturup sohbet ettiğime nasıl mutlu olduğumu bilemezseniz, kitaplara sorun siz. Henüz o kitaplı evi göremedim. Ama görenlerin, bilenlerin anlattıkları yeter. Sen ne güzel kitaplı komşumuzsun Turgut Çeviker. :)

Devamını Oku
Aynur Uluç

havadan geçmişim
sudan geçmişim
aşktan...

yoldayım…

Devamını Oku
Aynur Uluç

Hayat, birbirini takip eden süreçlerle devam ediyor. Ve bu süreçlerin içinde o zaman dilimindeki yaşanılana denk gelen bir insan, sevdiğimiz oluveriyor. Belki ilk gördüğümüzde, bizden önce bilinçaltımız tanıyordur doğru kişiyi... Biz, kalbimizin çarpışından anlıyoruzdur ancak, 'aşk'ın geldiğini. Bize 'doğru çelişki'leri yaşatıp sıçratacak olan kişiyi, görünce kokusundan tanır gibi tanıyıp, peşinden sürüklenip gidiyoruzdur, kim bilir. Çünkü her aşk, bir şeyleri değiştiriyor hayatımızda. Değişen o şeylerle örtüşüyor yavaşça dokusu.

Ya da şöyle bir çevirip tersten mi sormalı acaba soruyu? Aşk, yaşamımızda değişen şeylerin öncülüğüne de mi soyunuyor kendi rolünün yanı sıra? Oralardan da mı besleniyor? Daha da mı kök salıyor içimizde bu kaynaklarla kuşanınca? Hâl böyle olunca, adetâ çapraz bir bağla mı bağlanıyoruz iç sesimizin tanıdığı bu insana? Öyleyse, gün gelip biten de, o süreçtir belki de.

Yenilemeyi, yenilenmeyi, aşkı var olan son şekle uydurmayı beceremiyor genellikle aşkın sahipleri. İlk haliyle sorgulayıp yargılıyorlar belki. Kan kaybı olarak algılıyorlar can kazanımını...Daha yetkin bir hâle gelebilecek ya da belki de çoktan gelmiş bir düzeyi tanımıyor, anlamıyorlar. Varılan noktayı yola çıkılanın gerisinde sanma yanılgısı, yıpratıyor çırpınmaların yaşandığı sahnelerde. Oyun ilerliyor, ama finâle kesiyor her yeni replik…

Devamını Oku
Aynur Uluç

Artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek isteyen bir grubun seslendirdiği sabah türküsü, gözlerimize dolmuştu bir gün, güneşten önce. Sonra o ılık senfoni, gençliğimizin gölgesi gibi izledi başka başka ezgilerle günlerimizi. İsmini taşıdı, “Ezginin Günlüğü” oldu hep gönül günlüklerimizde sesi. İçindeki hüzün, esir aldı duyargalarımızı. Bir Azeri türkünün nağmelerinde döküldü duygular bir gün, başka bir gün bulutların asfaltında uçan martı olduk onlarla.

Ağzımıza yaklaştırdığımız kadehten seslendi bir ses; “içme sakın o şaraptan.” Yağmur böyle başladı, ince bir sızıya kavuştu yüreğimiz. Zeytinlikler içinde uzattık ellerimizi. Döndü dünya.

Biraz düşlerimize eğilince, o gün çiçeğe su vermeyi unutunca, kalbimizdeki rengi büyütünce; içimizde bulduğumuz “sen”deki sevecenliğe bayıldık. Bir kuş kondu badi parmağımıza, bir gece vakti. Ceplerimizden hacıyatmazları boşaltıp, elimizi aşka uzattık ritmlerinde şarkılarının. Mor mor mor leylaklar doldu parmaklarımıza. Aldırmadık, “sevdadandır” dedik.

Devamını Oku
Aynur Uluç

Artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek isteyen bir grubun seslendirdiği Sabah Türküsü, gözlerimize dolmuştu bir gün, güneşten önce. Sonra o ılık senfoni, gençliğimizin gölgesi gibi izledi başka başka ezgilerle günlerimizi. İsmini taşıdı, 'Ezginin Günlüğü' oldu hep gönül günlüklerimizde sesi. İçindeki hüzün, esir aldı duyargalarımızı. Bir Azeri türkünün nağmelerinde döküldü duygular bir gün, başka bir gün bulutların asfaltında uçan martı olduk onlarla. Ağzımıza yaklaştırdığımız kadehten seslendi bir ses; 'içme sakın o şaraptan'. Yağmur böyle başladı, ince bir sızıya kavuştu yüreğimiz. Zeytinlikler içinde uzattık ellerimizi. Döndü dünya. Biraz düşlerimize eğilince, o gün çiçeğe su vermeyi unutunca, kalbimizdeki rengi büyütünce, içimizde bulduğumuz 'sen'deki sevecenliğe bayıldık. Bir kuş kondu badi parmağımıza, bir gece vakti. Ceplerimizden hacıyatmazları boşaltıp elimizi aşka uzattık ritimlerinde şarkılarının. Mor mor mor leylaklar doldu parmaklarımıza. Aldırmadık, 'sevdadandır' dedik. Elimizdeki anahtar boşunaydı çünkü, ışığımız kilitlenmezdi ki bizim.

Çeyrek asırlık bir süredir yaşamımızda olan Ezginin Günlüğü, ezgilerle dolu bu 25 yılı simgeleştirmek adına, tam da onlara yakışır bir incelikte hazırlanmış Çeyrek isimli albümleriyle gündemimize girdi, bugünlerde. Uzun süredir grubun çıkaracağı albümü merakla beklerken, bir kitabevinde gördüğüm resme takıldı gözlerim. Bir bölümü alınmış elmanın içinden bana gülümseyen kulak resmi, kime ait olduğunu henüz algılamamışken meyvenin olgunluğundan yola çıkıp müziğin davetine dek ne çok şey söyledi bana. Ancak resimden gözlerimi ayırıp da, satıcıya Ezginin Günlüğü'nün albümünü sorduğumda, 'bir süredir incelediğiniz albüm ya' cevabını alınca algıladım, elmanın altında yazan ismi. Bu doğaçlama test, yıllardır onların peşinde geçen gönüllü sürüklenişimin hiç de haksız yere olmadığının ispatı gibiydi. Albümü edinmenizi şiddetle tavsiye ederim. Dinlemeye başladığınızda Ezgi'nin seyir defterinde başlayan yolculuğunuzda Candan Erçetin'den Fuat Saka'ya, Yavuz Bingöl'den Bulutsuzluk Özlemi'ne kadar kimler eşlik etmeyecek ki size... 25 değerli yorumcunun kendi ses ve müzik tarzına uygun şekilde Ezginin Günlüğü şarkılarıyla birebir buluştuğu albümde kendini artırmış bir merak ve bir sonraki şarkıda sizi bekleyen sürpriz yorumlarla günün yorgunluğu uçup gidecek üstünüzden. Sezen Aksu, 'Gitme gitme, el olursun sevdiğim' derken, Bülent Ortaçgil'in parmakları dokunmak isteyecek sevdiğine. Barış Akarsu'nun da bir şarkıyla katılmış olduğu çalışmada Vokaliz, Ayşe Tütüncü ve Hüsnü Şenlendirici'nin yorumları, özellikle ilgiye değer. Albümdeki diğer isimler arasında, Aşkın Nur Yengi, Sabahat Akkiraz, Gürol Ağırbaş, Göksel, Grup Gündoğarken, Mirkelam, Vasiliki, Yaşar ve Levent Yüksel bulunuyor. Sunay Akın, albüm finalinde grup için hissettiklerini dillendirdiği şiirinde hisse senetleri ile değil, hissi senetlerle buluşmaktan söz etmiş. Ben de, Feridun Düzağaç 'Mutlu olmak varken bu dünyada' diyerek şarkısını seslendirirken sözleri kendime uyarladım: 'Ezginin Günlüğü'nü dinlemek varken bu dünyadaaaaaa.'

Radikal İki
16-09-2007

Devamını Oku
Aynur Uluç

mezarıma
salyangoz kabukları koy
uyanmak istiyorum
sedeflenen topraktan
uzanmak
her baharda

Devamını Oku