Fahişeyle kumarbazın aşkıydı bu. Sevişirken melodide yüzülen, ekose gülüşlerin kirlerinden süzülen kör'i kadın ve delibalın aşkıydı.
Köprü bağlacında atılmıştı ilk düğüm, son harf poyrazında ipi çekiliyordu. Ve şimdi, ne söylenir bilmiyordu adam. Hep serseri ressamı oynamıştı ama akışı çizecek soruya ses vermek zordu.
-Kalkıp gideyim mi, kolayın ötesine?
“Otur bakalım, delikanlı' dedi Yetkili...
'Teşekkür ederim' dedi genç adam, yerini alırken...
'Senin hakkında kulağıma bazı söylentiler geldi' diye söze girdi Yetkili... 'Aslında önemli şeyler değil, ama biraz fazla sinirli olduğun anlaşılıyor. Birkaç aydır adından söz edildiğini duyuyordum. Seni çağırıp konuşmak istemiştim, ama, bir türlü fırsatını denk düşürememiştim. Belki görev yerini değiştirmek istersin. Denizaşırı ülkelere gitmek, tekrar Savaş Bölgesi'ne dönmeye ne dersin? Senin gibi kavgacı, mücadeleci gençleri masa başı görevler öldürüyor, bunaltıyor olmalı...'
Limonun güney kutbunda başladı serüvenimiz
Sıcacık gözler vardı çekirdeğinde
Açılmaya hazır dilimlenmemiş kollar
Eski dost, iri yapraklı bir ağaç
Doğurgan tebessümlü sıvısında
Tropik orman serinlikleri
ve yol geldi pencereye dayandı
kanadını aç kaldırımların
tenimde kaybolabilirsin binlerce kez
binlerce kez kaybolabilirim artezyeninde
Sen yine Kumkapı' ya takılmışsın
Ali' nin yerine
Oraya gitmek istememişsin aslında
Çek kardeşim, demişsin şoföre
Çek cehennemin dibine
Güzellik…
Güzellik, artık bedende. Ancaaaak, yalıtılmış ayrıksı duran bedende.
Suyun akmadığı, taşındığı yerde.
Devlet dairelerinde başladığınız işlemleri dingin bir ruh haliyle bitirmek zordur. İşte böyle bir günde konuyu bitirecek son imza için beklerken yaşlı bir teyze geldi oturdu yanıma. Derin oflar çekerek dizlerinin nasıl da ağrıdığından, geceleri uyuyamadığından yakınıyordu. Anlatacak ne çok şeyi vardı bu yaşlı kadının. Sanki yaşamı boyunca anlatacaklarını bugüne saklamış da, şimdi hepsini sıralıyor gibi konuşuyordu oturduğu yerde.
Oradan çıkınca Fatih`e gidecekti. Durmadan Neredeyim? diye yer, ona göre davranabilmek için yol soruyordu. Öncelikle Sirkeci`den Eminönü`ne gitmesi gerektiğini anlattım ama, tramvaya binse bunu nasıl başaracağını bilmiyordu. Yürüse dizleri çok ağrıyordu. Aralıksız konuşması, zaman geçtikçe gerilim duygusu uyandırdı bende. Günlerdir koşuşturmuş bir bürokrasi yorgunu olarak can sıkıcı buldum istemeden bu durumu. En nihayet işlemlerimiz bitip de evraklarımız çantamızda, merdivenlerden birlikte inerken dedi ki: “Ben yetmiş üç yaşındayım görüyorsun. Kızız diye okutmadılar bizi zamanında. Babamın iki oğlu da doktor oldu. Ben de işte böyle yolunu izini bilemez bir yaşlı kadın. Ne okuma var, ne de yazma...”
Bir anda içimden bile kızardım utancımdan. Oysa sesinin tonu belli ediyordu; şimdi ne kadar anlatsa azdı. Yaşamda uğradığı haksızlıkları giderememekten kaynaklı biriktirimde onun suçu yoktu çünkü. “Teyze” dedim; “Gir koluma. Seni tramvaya bindireyim.”
Sokakta bulduğum kullanılmış bir kalemle
yazmayı yeğlerim ben
ya da memnuniyetle, promosyon kalemiyle elektirikçinin
benzinci veya bankanın.
Beleş diye değil sadece
yazışımı sanayi ile kaynaştıracağını
oradaydık, minibüste uyumuştuk
sürekli kendini tekrar ediyordu hani
o ilginç baş ağrımız
o da oradaydı
yolda şöyle bir cümle, içinde bulduğumuz
BİLDİRGE, ŞİİR VE DENİZ...
21 mart Dünya Şiir Gününde, ülkenin pek çok yerinde çeşitli etkinlikler yapıldı. Bildirgeler okundu. Bu yıl edebiyat çevrelerinde sıkça konu edilen “şiir halktan kopmuş mudur? ” sorgulamalarına, salt sorgudan öteye gidip, direk olarak olumlu yönde katkı yapacak bir eylem gerçekleştirildi o gün İstanbul’da. “Bir şiir ister misiniz? ” gülümsemesi ile şiir sunuldu sokaktaki vatandaşa. Dün ve bugün, şiir odağında buluşturuldu, günümüz şairlerinin yüzlerine takılmış Cemal Süreya, Edip Cansever, Orhan Veli vb. şair masklarıyla. “Şiir”e dokundurdu insanların ellerini bu etkinlik. Ve aynı zamanda o kağıdın diğer yüzünde yer alan bir bildirgeye. Değerli şair Arif Damar hazırlamıştı, aslında sadece İstanbul’da değil, pek çok şehrimizde dağıtılan-okunan bu bildirgeyi. “Şiir adına verilmiş tüm emeklere sahip çıkarak, ’şiir’in sokaktaki varlığına sevindim elbette. Ancak, ’o sayfadaki sözleri, insanlara ulaştığı noktadaki etkileri üzerinden düşünüp, yaptıklarımıza eleştirel gözle bakmayı da ihmal etmeyen bir yerden incelemeliyiz’ diye düşünmekten de kendimi alamadım.
Çünkü bu bildirgenin “Dünya Şiir Günü oluşumunda direk rol almış bir ülkenin o gün içinde “şiir”e dair bildirdiği düşünceler” olduğu boyutunu da göz önüne aldığımızda söylenenler daha da önem kazanıyor. Bildirge “şiir”i anlatıyor. Her şeyden güçlü olduğu zannedilen sultanların, harunların çekip gittiği bir dünyada şiirin kalıcılığını anlatıyor. Anlatıyor anlatmasına da, içinde yer alan “şiir emektir, alın teridir “ gibi pek çok doğru tanımın yanı sıra, bazı tümceler daha özenli kurulsaydı keşke diye gönlünden geçiriyor insan. Çünkü artık insanlara sunulma şeklinden dolayı; o tümcelerin her biri, bir şairin herhangi bir konuşmada ortaya koyduğu gibi bireysel söylemler olmaktan çıkıp, o ülkenin sesi oluyor bir ölçüde. “Şiir Cengiz Han’dan da, Sezar’dan da, Hitler’den de, Büyük İskender’den de büyüktür.” gibi bir tümce okuyoruz bildirgede. Söylemin yanlış anlaşılmaya uygun geniş anlamı içinde bu savaşçı adamların dünyaya etkileri üzerinden değil de büyüklüğü üzerinden bir anlamla karşılaşınca, doğrusu şöyle bir garip hissetmemek elde değil kendini. Elbette “Hitler de büyüktü” demeye çalışan bir yerden kurulmadığını biliyorum ben o tümcenin. Ama sözlerin okuyucu belleğinde bilinçaltına girip nasıl iz bıraktığını da biliyorum tüm anlamlarıyla.
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?