Aynur Uluç Şiirleri - Şair Aynur Uluç

Aynur Uluç

Ayna...
Eğrilgen yansımalar...
Sudaki düş... düşteki su...
Işığa serilen güneş, güneşten saklanan kum...
Asfaltın gözüne kaçan saray
Çınarın aklını başından alan gölge...

Devamını Oku
Aynur Uluç

Elim kolum renk olup
Harf aksa parmaklarımdan
'Anne'mi resmedemem

Ne şiirle, ne sesle
Ne de kokusuyla güllerin

Devamını Oku
Aynur Uluç

On dört şubatta sevgililer günü nedeniyle pek çok etkinlik yapıldı, farklı yerlerde. İstanbul’da bir belediye de şiirle kutlamak istemişti bu günü. “Aşk denilince akla şiir gelir” diyerek.

Kalkıp gitmek istedim, “ama önce bir programı soralım, bakalım” deyip telefon ettim. Dedim ki “arabesk içerikli bir program değil, değil mi? ” Dediler “ yoooook, çok güzel, bayılacaksınız” Edebiyat çevrelerinde sıklıkla gündeme gelen bir konu vardır: “Şiir halktan, halk şiirden koptu”. “Peki bu çevreler dışındaki şiir etkinlikleri, nasıl düzenleniyor acaba” diye düşündüm. Toplumun geniş kesimi şiiri nasıl yaşıyor? Tamam, televizyonda görüyorduk şiir (!) kliplerindeki hali ama, gidip yerinde bir tespit fena olmazdı.

Oraya gittiğimde ilk olarak bir salon dolusu seyirci, girdi görüntüme. “En az bin kişi vardır” diyerek kaba bir hesap yaptım önce. Sonra bir genç çıktı sahneye. Sonra bir genç daha ve bir genç daha. Hiçbiri seyirciyle ilgi kurmuyordu. Çünkü gecenin esas kahramanları onlar değildi. Kendi kendineyken olduğu gibi önündeki enstrümanı çalmak yeterliydi anlaşılan onlar için. Sonunda seyirciyle ilgi kuran birisi geldi, elinde sazı ile. Sesi güzeldi, klipleri de varmış. Başladı türküler söylemeye. Arada bir de biraz sonra sahneye çıkacak olan “en bi en şair”den bahsediyordu. Biraz sonra, sözü edilen “en bi kahraman şair” çıktı sahneye. Deterjan reklamlarına taş çıkartan beyaz ceketi, ucu sivrilikten yana gerekirse kendini koruma amaçlı da kullanabilecek ayakkabıları, ışık her vurduğunda göz doldurucu fularının arasından parlayıverecek şekilde ayarlanmış altın kolyesi ile. Ortalık yıkıldı. Şair çok fiyakalıydı.

Devamını Oku
Aynur Uluç

Yolcu edemedi sevdiğini askere
Uzaktan yaktı göz yaşlarını

Gez, göz

Nazar boncuk ağıt dizdi

Devamını Oku
Aynur Uluç

Çekme ipinden sesimin
Harflerin belirsiz senin
Dokunma düğümlerime
Yönlerin sürpriz

Ah benim çok konuşan sevgilim

Devamını Oku
Aynur Uluç

şehir, zonkluyor beynimde
karaköy’de motorlu neşter
kulaktan sızan aypod her yerde
ve çatal dili

çatal bıçağında biçimleniyor

Devamını Oku
Aynur Uluç

bana kırmızılı rüyalarını anlat
kırılgan, parlak ve güzel

ege yamaçlarında güneşe tutan
içindeki kızın kendisi

Devamını Oku
Aynur Uluç

Aynı bina, iki farklı tarih...

ASILI ÇAMAŞIRLAR

O gün arkadaşımın yanından ayrıldıktan sonra iftar telâşı barındıran bir yolculuk yaparak döndüm eve. Niye telaş? Bende değil tabii…
İnsanlarda…

Devamını Oku
Aynur Uluç

Ellerin anlatıyor karelerini
Tünel geçmişi akıtıyor gözlerin

Kıpırdamazsan, zifir karanlık
Adım ötesi bıçak
King Kong denge tahtasında

Devamını Oku
Aynur Uluç

el yordamıyla köpüren lezzet

Bazen sular çağırır insanı, bazen güneş… Bazen yaprak çağırır, bazen eski bir şehir…Bir bilet alır gidersin peşinden yolların, dostlarını alırsın yanına. Çünkü yol yârsız olmaz. Yol çoğalmaz bölüşmedikçe; içini ısırır karıncalar, gözlerine çöker dehlizi.

İşte böyle bir gün düştüm yollara. O gün öylesi yoğun bir iş günüydü ki benim için; akşam olduğunda Eskişehir’e gitmek için bineceğim otobüsün kalkacağı yere kendimi nasıl dertop edip getirdiğimi bilmiyorum. Yolculuğum işten ayrıldığım anda başlamıştı çünkü otobüsüme yetişmek için dakikalarım sayılıydı ve ben metroda doğru çıkışı doğru zamanda bulabilmek için gördüğüm tabelâları bile okuyamayacak denli kafası karışık ve yorgun bir hâldeydim. Neredeyse el yordamıyla vardım diyebilirim Esentepe’ye. Nihayet beni bekleyen arkadaşlarımla birlikte kendimi içine atmayı başardığım otobüs, usul usul yol almaya başlamışken hâlâ iş yerinden gelen telefonlar hükmünü sürüyordu. Oysa yola çıkış anlarının lezzetini damağımda eze eze köpürtmeyi ne çok severim.

Devamını Oku