ey şair
diri tut heyecanını
bakir zirvelerde danset
vurunca kalemini
dumanı tütmeli bacaların
M. Fuat “şair-şiir-okuyucu” adlı bir yazısında Kemal Özer’in bir şiirini yorumladıktan sonra şairin kendisine sormuş, onun yorumunu da veriyor. Şiir şu:
AĞIT
Annem mi bir kadın
Geciken bir kadın gece yatısına
“Şair mi öne çıkmalı, yoksa şiir mi? ” sorusu “şiir” ve şiirden dolayı “şair” kavramı var olduğu günden bu yana kendini var etmiştir. Farklı zaman dilimlerinde, farklı ağızlarda kesin yargıymış gibi insanlara sunulan yanıtlar da bulmuştur kendisine bu soru. Aslında söyleyen ve söz arasında kurulan denklemlerden çıkacak hiperbolik eğrinin zaman içinde oluşturacağı grafikler mi demeli yoksa bu duruma?
Bu konuda söylenmiş bir söz var: “ Doğada ve toplumda her tür düşünceyi destekleyecek yeterince veri bulunabilir.” Sözün devamı ise şöyle: “ Bu nedenle mesele, bakış açısındadır”. O halde baktığımız açıdaki öncellerin ne olacağı önemli.
Önce “söz”, var eder söyleyeni. Sonra söyleyeni yüzünden söze değer verilir. Bâki’den bâki kalan; “ Bâki kalan kubbede, hoş bir sedâ”dır aslında.
Ellerini sakla benden
Sakla köşe bucak sıcak gölgeni
Dokunursam doyamam bakışlarına
Adımlarını sakla, kadraja giren
Cephanendeki gözyaşlarını
debelenmekten yorgun satır başları
yerler öpen hâl hatır
kara sular inmiş uyaklar
belki çitlembik çorbası
belki yarı epik gözlerle
terli tren garında
şimdi ağlıyorum ölümüne
yeni anlıyorum bittiğini
uzakta bile içimde taşıdığım
hayalinin eridiğini
bir köprüde girmiştin hayatıma
Yavaş yavaş havaların ısındığı günlerdeyiz. Mart kapıdan baktırdı, sonra Nisan gülümsedi doğada yavaşça. 11 Haziran'da OKS sınavına girecek sekizinci sınıf öğrencileri için ise hava, mevsim normallerinin üstünde bir sıcaklık artışı gösteriyor sınav günü yaklaştıkça. Tam da ergenlik dönemleri ile kol kola yaşanan bu sınav stresi, her bir öğrencide fazladan bir sivilce, gerekli gereksiz çarpılan bir kapı, ebeveynlerin sürekli kendini yineleyen tembih cümleleri kılığında ortaya çıkabiliyor. Bu çocuklar günün yarısını okulda, yarısını dershanede geçirirken ne kadar destek görüyorlar çevrelerinden? Büyükleri ne kadar anlayışlı onlara karşı? Onların yaşamlarında oldukça etkin olan okuldaki ve dershanedeki öğretmenleri ne kadar destek, ne kadar köstek noktasındalar?
Bunları düşünmemin zeminini, oğlumla ilgili olarak okulunda katıldığım veli toplantısı izlenimleri oluşturdu. Okul öğretmenlerinin, dershane öğretmenleri karşısında kendi atıllıklarını neredeyse hiç bir sakınca görmeden dile getirmeleri şaşırttı beni. O öğretmenlere, onları kendilerine rakip gören yerden baktıkları için takındıkları tutumlar... Öğrenciye biz nasıl yardımcı oluruz noktasını çoktan aşmış kimlik savaşları...Ve bu savaşta peşinen kaybetmişlik kabulünün ya miskinliği, ya öfkesi ya da öğrenciye ceza mekanizması şeklinde işletilen üstünlük tavırları... Gülsem mi ağlasam mı bilemedim, tanık olduklarım karşısında.
Çözümsüzlükler
Tarihi bir gün önceden bildirildiği için pek çok veli toplantıya katılamamış, öğretmenler de belli ki son anda haberdar olup lütfen gelmişlerdi. Bir öğretmen, 'Artık çocuklarınızı dershaneye göndermeyin' gibi bir öneri ile geldi. Ancak bunu sınava tepkisellik olarak bile değil, kendi dersine gösterilen ilgisizliğe bulduğu çözüm olarak öneriyordu. Biraz sonra gelen diğer öğretmenin söylediklerinden ise şu anlaşılıyordu. Belli ki dershanedeki öğretmen konuları daha iyi anlatıyordu ve öğrenciler okuldaki öğretmenlerine biz bu konuyu dershanede gördük ya da haftaya göreceğiz diyerek anlatmamasını rica ediyorlardı. O da, niye ben daha kapsamlı ve öğrenciye hitap eden bir anlatma şekli gerçekleştiremiyorum diye kendisini sorgulamaktansa, tatil anılarını anlatmakta bulmuştu çözümü. Bir diğeri, ceza olarak zorlu sınav soruları hazırlamıştı. Ve öğrencilerin sınavdan başarısız notlar almalarını (özgüvenlerinin yitimi pahasına) kendi kişisel zaferi olarak görüyordu.
ÖLDÜRME ÜZERİNE KÜÇÜK BİR FİLM
İnsan, ölüm, yaşam, öldürmek…
Sözcüklerin anlamlarını yitirmek konusunda hızla değişim geçirdikleri günümüzde kavramları sorgulayan sanat eserleri gittikçe daha az dikkat çekiyor oluyor. Krzytof Kieslowski’nin 1988 yapımı “ Öldürme Üzerine Küçük Bir Film ” isimli filmi gösterildi TRT 2 de cumartesi gecesi. İçinde olduğumuz şu günlerde savaşta, trafikte, günlük doğal kavgalarda ölümlerini neredeyse artık sadece rakamsal değer olarak algılatıldığımız “insan” üzerine düşünmeye davet eden bir filmdi.
Haykırsam çığlık çığlık
Duymasanız
Yırtılsam da göğsümden
Koşmasanız imdada
Pençe pençe yüzümde izleriniz
Yaşamda kendimizdeki eksik yanları sayelerinde tamamlayabileceğimiz insanlar mı daha çok değiyor acaba bize?
Yüreğimizdeki yaraya dokunan insanlar.
İyileşme şansı bulması için dağlanması gerektiğini sandığımız yarayı kendi davranışlarıyla iyice deşecek olan insanlar...
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?
sayin antoloji yetkilileri
Yildizlar kusandik nikli arkadasimizin pasiflendigini dusunuyorum. herhangi bir yanlis davranista bulundugunu dusunmuyorum. bir sebebi varsa aciklama alabilir miyim?