Ali Lidar Şiirleri - Şair Ali Lidar

Ali Lidar

193.

Görmeliyim seni. Yolu yok. Her haline tanığım sesinin. Ama kızınca mesela yüzünün aldığı şekli görmek istiyorum. Gülerken (nasıl da güzelsin) .. Ağlarken (hiç ağlama diyeceğim ama ağladığın zamanlarda olacak elbet) görmek istiyorum seni (o zaman da çok güzelsindir) . Soğuk havalarda dışarı çıkarsın. Kat kat giyinip, katlı bahar çiçeği gibi salınıp yürürken görmek istiyorum seni (ah nasıl da yakışır sana her ne giyiyorsan) . Öpsem seni, gözlerini kapatır mısın mesela? Göz kapaklarını görmek istiyorum. Şarap içersin bazı akşamlar, gözlerini devirip devirip gülersin, olsam ya ben de onların devrildiği yerlerin birinde (nasıl da güzeldir seninle şarap içmek) . -Otlar toplamak istiyorum sana, salataya katmak için- Sonra geç kalırsın ya sen bazen işe. Telaşlanırsın. Telaşla hazırlanırken bir şeyleri unutursun, unuttuğun şeyleri hatırlatmak istiyorum sana (Telaş bile öyle yakışır ki sana) . Ellerin, ayakların, saçların.. Her birini ayrı ayrı sevmek istiyorum. Ayrı ayrı sevmeliyim her birini. Seninle dolmuşa binmek, seninle sokaklarda dolaşmak, seninle yapılabilecek her şeyi yapmak ve yapacak başka hiçbir şey kalmadığında, sarılıp sana, huzur içinde, usul usul uyumak istiyorum. Görmeliyim seni..

Devamını Oku
Ali Lidar

194.

Kadın haklıydı. Adam aşık. Kadın kızgındı. Adam pişman. Anlatamamanın imkansız incelikteki engeline öyle takılıp kalmıştı ki adam, kadın sustu sitemsiz, o bekledi çaresiz.. Kadın mağdurdu. Adam mağrur. Sonra gece oldu. Zaten ne olursa olsun bir şekilde gece olur. Adam tek bir güzel sözle bütün yanlış anlamaları sağaltacak. Umurunda değil adamın haklı olmak ya da olmamak. Adam sadece seviyor. Adam bekliyor. Çaresiz. Kadın.. Bilmiyor adam. Adam aşık. Kadın da ihtimal.. Beklemekle ilgili bir sürü güzel laf geliyor adamın aklına. Utanıyor ama, yazamıyor hiçbirini. Sadece bekliyor. Mahçup. Beklentisiz affın gölgesine sığınıp bekliyor. Kadın haklı. Adam aşık..
195.
Ne çok hüzün var sahi.. Sabahtan başlıyoruz hüzünlenmeye, koca gün yetmiyor. Ertesi güne devrediyoruz bazı hüzünleri..
196.

Devamını Oku
Ali Lidar

197.
…hayatına girdiğim daha ilk gün canım yanıyordu hazırda. Boynum acıdığı için penguen gibi yürüdüğüm gün. Bu yüzden çok da bir şey beklemiyordum senden. Sesin çok güzeldi,”ne güzel” dedim içimden, hatırlıyorum. sanki benim damarlarımın yollarını izliyor sesin, senin vücudundakiler benim beynime doğru, aynı kıvrımları yaparak içime yerleşiyordu. Mesela o zamanlar sorular soruyordum kendime “benim dondurmam yere düşse kendi dondurmasını bana verir mi dedim bir kere, sonra da “ne garip beraber dondurma yiyoruz..” Farkında olmadan almıştım seni gündelik hayallerimin içine. Ama hiç dondurma yemedik. Sevmezsin de muhtemelen dondurma..

Devamını Oku
Ali Lidar

198.
Beni seviyor mu? Bilmiyorum. O da bilmiyor belki. Sevmiyor mu? Bilmiyorum. O biliyordur belki. Eğer beni sevmezse ne yaparım bilmiyorum. Beni severse ne yaparım? Onu da bilmiyorum. Sevmiyorsa eğer beni, sevmesi için ne yapmam gerekir onu hiç bilmiyorum. Beni sıktığını düşünüyormuş zaman zaman, öyle söylüyor. O kadar saçma ki bu, o lafı her duyduğumda kendimi domates kasası gibi hissediyorum. Ağlıyorum öyle konuşmaların sonrasında. Hadi ağlamak demeyelim de gözlerim doluyor diyelim. Hiçbir yere sığamıyorum. Ben onu çok seviyorum. O bana inanmıyor. Bir gün inanacak biliyorum ama ne zaman bilmiyorum. Daha fazlası gelmiyor elimden. Bekliyorum..

Devamını Oku
Ali Lidar

199.
Birlikte bir şeyler yapan insanlara özeniyorum zaman zaman. Benzer hassasiyetlerle bir araya gelmiş, genelde birbirlerini çok da iyi tanımayan ama ortak dertleri olan insanlar. Bir şeyi protesto etmek için toplanmış insanlar mesela. Yumruklarını sıkarak yukarı kaldırıp hep birlikte aynı öfke ve sloganla bağıran insanlar. Aralarına girivermek istiyorum bazen. Ne için toplandıkları ya da neyi protesto ettikleri umurumda bile değil. Yeterince öğrenci dövemiyoruz yahut daha fazla orantısız güç kullanmak istiyoruz diyerek bir araya gelen bir grup polisle bile birlikte bağırabilirim. Ama sonra düşünüyorum. Lan ben insan sevmiyorum bir kere. Sonra ne toplumsal kaygılarım var ne de halkın mutluluğu gibi bir derdim. Peki diyorum o zaman, neden sevmediğim bir grup canlıyla beraber boğazım yırtılana kadar bağırmak istiyorum? Galiba özendiğim için! Bana kalırsa insanların deliliğe en yakın oldukları anlar birlikte, birbirlerine gaz vererek toplu işler yaptıkları anlardır. Tribündeki insanlara bakın mesela, ya da bir gecede halay çeken insanlara. Çap ve semptomları farklı da olsa tek bir ortak nokta var ortada. Delilik.. “Kitlesel zeka yoktur, bir grup insan bir yerde toplanınca ilk önce akıllarını ve bilinçlerini kaybeder ve grup dağılana kadar da onlardan her türlü tuhaflık beklenebilir” gibi bir şey okumuştum. Adam haklı. Yoksa halay nedir? Hep bir ağızdan hakeme küfür etmek nedir? Pankart sopalarıyla banka atm’lerine saldırmak nedir? Bunların hangisini yalnızken yapabilirsiniz? Deliyseniz yaparsınız ancak. İşte tam olarak bu yüzden sempatik geliyor bana bazen bu gruplar. Geçici bir süre de olsa delirme garantisi veriyorlar ve ben buna zaman zaman epey ihtiyaç duyuyorum..

Devamını Oku
Ali Lidar

2.
M.E.B yüz temel eser listesi yayınlamıştı. Epeyce de tartışılmıştı tabi listeye giren ve gir-e-meyen eserler. Kitap söz konusu sonuçta, bu işin iyisi kötüsü olmaz. Ama bir de uzak durulması gereken kitaplar listesi hazırlasalarmış keşke. Öyle kitaplar var ki, mazallah çocukların eline geçer, okumaya kalkarlar, huzurları kaçar. Hayal dünyaları gelişir, edebiyatın her zaman pak temiz sözcüklerle yapılamayacağını fark ederler. Uzak dursun çocuklarımız neme lazım. Naçizane uzak durulması gereken kitaplar listemin bir kısmı aşağıdadır efendim. Umarım birilerinin dikkatini çeker..

J. Kerouac- Yolda
J.D.Salinger- Çavdar Tarlasında Çocuklar
C.Palahniuk- Bütün Eserleri :)

Devamını Oku
Ali Lidar

20.
Aniden olup biten şeylerle başa çıkmak sanıldığından daha kolay aslında. Hiç istemediğin, hazır olmadığın hatta asla kabul edemeyeceğini düşündüğün herhangi bir durumla birdenbire karşılaşınca dengen bozuluyor haliyle. Ama bir süre sonra direnç göstermeye başlıyorsun. Eğer ne olursa olsun kabul edemeyeceğin bir şeyse başına gelen ve direnecek gücün yoksa bile kabullenmemek, delirmek hatta kendini öldürmek gibi seçeneklerin her zaman var. Ve reddetmek, delirmek ya da ölüm kaybederken kazanmak anlamına bile gelebilir belki. Hiçbir durumda mağlup olmazsın. Ya üstesinden gelirsin başına gelen şeyin ya da çekip gider, reddeder, farklı bir bilinç durumuna bürünürsün (farklı bilinç durumu demek delilik demekten daha sevimli mi ne?) Ama o şey birdenbire ortaya çıkmadıysa, aniden üstüne atılmadıysa, yavaş yavaş sızdıysa hayatına hatta neredeyse tatlılıkla sokulduysa.. ‘sabırlı bir yılan gibi büyük bir dikkatle yaşamına, hareketlerine, saatlerine, odana işlediyse, uzun süre gizli tutulmuş bir hakikat, reddedilmiş bir gerçeklik gibi; dirençli ve sabırlı, incecik, ruhunun kuytularını, yalnızlığından aldığın keyfi, tavandaki çatlakları, kitaplığındaki son boşlukları, çatlak aynadaki yüzünün kırışıklarını ele geçirip lavabodaki musluktan damlayan suyun içine girdiyse’.. Farkettiğin an reddetmek ya da delirmek ya da ölmek için çok geçtir artık. Reddedemezsin; çünkü varoluşun dahil her şeyini onunla tanımlamışsındır farkında olmadan.. Deliremezsin; deliren bir deli aslında akıllanmış olur ve böyle biri iyiliği hakedecek kadar iyi şeyler yapmadığın kesin.. Ve ölemezsin, çünkü içine sızdığı her şeye bıraktığı korkaklık afyonu bütün hücrelerine işlemiştir. Çaresizce kabullenmekten başka seçeneğin kalmaz. Mağlup olmuşsundur. Başka türlü bir oyun başlar artık ve kendi hayatını tatsız bir film gibi izlersin..

Devamını Oku
Ali Lidar

200.
Umutsuzluğa kapılır gibi olduğumda orta boy bir harita alıp önüme sanal bir yolculuk yapıyorum kalemimin tersiyle. Buradan yola çıkıyorum dört saniye sonra yanına geliyorum. Çok özlediğim zamanlar daha küçük haritalar kullanıyorum. Hani şu ders kitaplarının arkasında olanlardan. O zaman aramızdaki mesafe iyice kısalıyor. Bazen de iki elimde iki kalem, biri senin oradan biri de benim buradan aynı anda harekete geçiyor. İki saniye içinde ortalarda bir yerlerde buluşuyoruz. Sonra kapıya çıkıp bir sigara içiyorum. Annem şey dedi az önce ‘Odada sigara içmesene, soğuk havalarda havalandırmak zor oluyor. Hem bu harita da ne böyle? ’ Ülkemizin güzelliklerine bakıyorum anne diyorum. Seyahat ediyorum desem anlamaz şimdi. Ama sözünü dinliyorum ve odada sigara içmiyorum. Aklımda kaldığına göre sevdiğim ama adını hatırlayamadığıma göre çok da önemsemediğim bir yazar şuna benzer bir şey söylemişti. İnsan geçmişi düşünür, geleceği hayal eder, şimdiyi de yaşar. Ben ise şimdiyi de hayal ediyorum..

Ben de. Ben de aynen öyle yapıyorum..

Devamını Oku
Ali Lidar

201.
Sen ve başka her şey bazen çok önemli gibi olursunuz. Bazen de hiç. Bir şey.. Hiçbir şey. Yahut tek bir şey. Her şey ve sen aslında tek bir şeymişsin gibi. Tek ve önemsiz..
Parktayım. Budağından medet umduğum çam ağacının dibinde, dışardan her zamanki gibi görünen ama içindeyken hiçbir zamana benzetemediğim bir gece. İyinin ve kötünün ötesinde, Deep Purple ile Orhan Gencebay arasında gidip geldiğim ve her türlü kusmama ihtimalimi ortadan kaldırıp beşinci kırmızı tuborg’umu açtığım, yıldızların görünüp görünmemek adına boktan bir bahse tutuştukları lanet bir gece. Biraz uğraşsam unutulmuş septik bir filozof gibi her şeyi sorgulayabilirim. Ama bir yerde durmalıyım. Üşeniyorum da ayrıca. Bir taraftan da saçma sapan şeyler söylemek istiyorum. Trapez, tunik, brokoli, özlemek, etnisite, seni seviyorum, egzistansiyalizm gibi kelimelerden bir çorba yapıp birayla beraber yuvarlamak istiyorum. Ona da üşeniyorum. O kadar yorgunum ki. Şarjım bitmiş. Aramış mıdır beni? Ben ararım aramadıysa. Ama önce eve gitmem ve telefonu şarja takmam, ondan önce de kalan biraları bitirmem lazım. Ve ben biranın halkasını açmaya bile üşeniyorum..

Devamını Oku
Ali Lidar

202.
Çıkıyorum bazen evden saçma sapan bir saatte. Dikine on metre yürüyüp önce sol sonra sağ yapıyorum. Bir on metre daha yürüyorum. Solumda park var. Dalıyorum içeri. Ortadan üçüncü banka oturuyorum. Sağ çaprazımda bir çam ağacı var. Ağacın gövdesinin üste doğru dört bölü üçüncü boğumunda bir budak. Ve o budakta isminin baş harfi. Ben yapmadım. Ama ben keşfettim. Kuvvetle muhtemel benden yaşlıdır o ağaç. O harf orada oluşalı da epey zaman olmuştur. Ne zaman gitsem konuşuyorum o budakla. Hiç değilse bir selam veriyorum. Senmişsin gibi. Sonra kalkıp yaklaşıp iki yüz metre uzaklıktaki bayiye gidip iki tane kırmızı tuborg alıyorum. (Yol boyunca seni seviyorum) Gazete kağıdına sardırıyorum. Genelde Posta bazen de Takvim.. Alıp biraları aynı yoldan dönüyorum parka. (Dönerken de seni seviyorum) Oturuyorum banka, ıslık çalmaya başlıyorum. (Anlatmıştım sana, çekirdek yediğim zamanlar çalamıyorum ıslık, hatta çekirdek yediği zaman kimse çalamaz ıslık, sanırım bunu ben keşfettim) . Ve inanmazsın belki ama ben ıslık çalarken bile seni seviyorum. Sonra da şarkı söylemeye başlıyorum. Sevme ihtimalin olan şarkılarda (Ortaçgil falan) sesim yükseliyor. O ara budağa bakıyorum. İsminin baş harfi var orda. O harf sen oluyorsun birden. Sana şarkılar söylüyorum. Sen uzakta da olsan, seni yanımdaymışsın gibi seviyorum..

Devamını Oku