157.
İntikamımız acı olacak Gölge. Öyle bir oyun oynayacağız ki onlara, bizi oyunlarına almadıklarına pişman olacaklar.Yanlış anladınız bizi diyecekler, severdik aslında sizi, çağırmıştık ama duymadınız.. İnanmayacağız Gölge, bu kez merhamet etmeyeceğiz. “İsa Yahuda’yı bağışlamıştı Sahip,biz de bir şans versek” Halt etmiş, biz etmeyeceğiz. İki bin yıl geçti, o defter kapandı. Biz yenisini yazacağız. İnsanlığın yeni bir kurtarıcıya ihtiyacı var. Azıcık sabretsinler Gölge, öyle bir oyun oynayacağız ki onlara, felaketleri kurtuluşları olacak..
158.
Çocukken farketmiyor insan Gölge. Oyunlar gerçekten oyun gibi oluyor o zaman. Alınmadığımız oyunlara, alınmıyoruz. İçlensek bile, yeni bir topla beliren üç beş çocuk görünce geçiveriyor içlenmişliğimiz. Büyükler çok acımasız Gölge, büyümeseydik keşke biz.Gerçi sen hep aynı yaştasın ama ben, ruhum yüz yaşında neredeyse..Yoruldum artık Gölge..
159.
40 metrekare odaya sığınmış 8 kişilik aile kadar kalabalıktı kafam. İyi bir şeyler olsun istemiştim oysa. Dakikalarca düşündüm ne yapabilirim diye, aklıma hiçbir şey gelmedi. Kalkmaya yakın aklıma gelen tek ihtimale sarıldım. “Çorba” dedim. Gerisini içimden söylemişimdir mutlaka, duymamış. “Çorba” dedim. “Efendim” dedi. Efendim dedi bana. Baktı. Yok yok önce duydu beni, sonra baktı. İki kere fark etti. Önce kulağıyla sonra gözüyle. “Efendim”. Anlamamış meğer. Kendimi ve kelimeleri toplamaya çalışarak tekrar ettim. “Birer çorba içelim mi çıkınca? ” Güldü. Hep gülseydi keşke. Kısa sürdü. “Belli bir saatten sonra bir şey yemiyorum” dedi. Kilo yapıyormuş. Kilonu sikeyim senin dedim, içimden tabi. Demedim dışımdan bir şey. Hızlıca dışarı çıktım. Taksiye bindim. Taksici abi Tosya’lıymış. Köyünü falan anlattı yol boyu, bense bir punduna getirip kendim dahil ne varsa içimde kusabilir miyim diye manuel kol mahkumu kirli cam aralığından boşluğa bakıp durdum. Bulamadım tabi o boşluğu, her yer bina olmuş.. Abinin anlatacakları bitmek bilmedi. Yol bitti allahtan. Eve girdiğimde o kadar güçsüzdüm ki kusmak dahil her boka üşeniyordum. Biraz sustum, biraz güldüm, galiba biraz da ağladım.Kusmadım ama. Bu arada farkında olmadan bilgisayarı da açmışım. Cengiz Kurtoğlu`na eşlik ederken yakaladım kendimi;
“Gelmeyin üstüme sakın gelmeyin
Dostu arkadaşı kırarım bugün
Gözümde anılar canlandı yine
16.
Gerçek aşk, hiçbir şey yapmamaktır. Bir şeyler yapmak kolay; aramak, ağlamak, yalvarmak, kızmak, yalan söylemek, dünyayı yerinden oynatmak.. Zor olan bunların hepsini yapmaya gücün yetecekken hiçbir şey yapmamaktır. Beklemektir zor olan, herhangi bir beklentiye sığınıp yaslanmadan beklemek. Hiçbir şey ummadan, hiçbir şeyi değiştirmeye kalkmadan, gücünü sadece masumiyetten alan ve sabırla beslenen..
160.
Öfke nüfuz ederken şiddetle damarlarımıza
Ve kırmak birbirimizi başka her şeyden kolayken
Akıl etsek keşke o an ölümü ve ayrılığı
Ölümü düşünen insan kendini nasıl önemser?
Ne daha önemlidir mahkeme-i kübradan!
161.
Marcel Proust’un ölümünün doksanıncı yıldönümü bugün. Anıt eseri Kayıp Zamanın İzinde nerdedeyse yüz yılı devirmiş bu durumda.. İyi edebiyat tam olarak böyle bir şey işte. Proust şu an yaşayan pek çok yazardan daha genç bence. Mesela Yaşar Kemal (Allah uzun ömür versin) okumayı yıllar evvel bıraktım ben. Belli bir dönemde okunması gerekirdi onun, okuduk bitti. Bundan yüz yıl sonra birileri okumaya devam eder mi hiç bilmiyorum. Ama eminim ki, yüzlerce yıl sonra da birileri tutkuyla Proust okumaya devam edecek ve her canları sıkıldığında, mutsuz olduklarında, ayrıntıların görkeminde kaybolarak kendi anlamsızlıklarından kurtulmak istediklerinde Kayıp Zamanın İzinde’nin gölgesine sığınacak..
Toprağın bol olsun büyük usta..
162.
Saçma sapan bir internet sitesinde gördüğüm bir soruyla başladım düşünmeye. Bir süredir aynı şeyi düşünüp duruyorum. Soru şuydu; Yarın öleceğinizi bilseniz son olarak neler yapmak isterdiniz? Yani bugün son gününüz olsa nasıl geçirirdiniz gibi bir şey. Neredeyse hiçbir şey gelmedi aklıma. İnsanların verdikleri cevapları okudum, komik geldi hepsi. Hemen abdest alıp namaza dururum, son ana kadar sevdiklerimle vakit geçirip onlarla vedalaşırım, pompalı tüfek bulup caddeyi kana bularım türünden bir sürü şey yazmışlar. Ben hiçbirini yapmazdım galiba. Sevdiklerimle -ki çok azlar zaten- vedalaşıp onları bir gün önceden üzmenin alemi yok bir kere. Benden sonra ne kadar üzülecekleri ise açıkçası hiç umrumda değil. Bugüne kadar yapmadığım ibadetleri tek seferde halledecekmişim gibi namaza durmak da Tanrıya saygısızlık olur her şeyden önce. O kadar insanı öldürmeye de üşenirim kesin. Velhasıl bu iyi bir şey mi kötü mü bilmiyorum ama yarın ölecek olsam son kez yapmak istediğim hiçbir şey yok benim. Harbiden yok. Aklıma gelen en güzel seçenek şu. Yarın öleceğimi bilsem yatar uyurum.. Bir iki sayfa kitap okurum belki, sonra da götümü devirip fosur fosur uyurum. Zaten insan hayatının bir tür hata olduğunu düşünenlerden olduğum için ve öyle sıkı sıkıya bağlanmayı da beceremediğim için ne üzülürüm ne panik yaparım ne de rahatımı bozarım. Yatar uyurum valla hepsi bu..
163.
Bir insana verdiğiniz değerin, onun gerçekten değerli olmasıyla ya da bunu hak edip etmemesiyle hiç ilgisi yoktur. Değer vereceğiniz insanları kendiniz seçersiniz ve bunu yaparken çoğu zaman ne durumda olduklarına aldırmazsınız. Bunun adı tam olarak ‘değer yüklemesi’dir. Yani ona verdiğiniz değerin kaynağı siz olduğunuz için asıl değerli olan karşınızdaki değil sizsinizdir. En azından bir süre öyl
edir. Ama şunu da göz ardı etmemek gerekir. Birine gereğinden fazla değer verirseniz eğer (artık sürekli kendinizden verdiğiniz için) siz değer kaybetmeye başlarsınız ve onun gözünde ona verdiğiniz değer ölçüsünde değersizleşirsiniz. Soylu ve tutkulu başlayan pek çok yakınlaşmanın son derece sefilce sonlanmasının en büyük nedeni de işte bu durumdur..
164.
Alışkanlıklara inat alışılmadık bir şey yap
bir güvercin al mesela eğit onu güzelce
sonra bir pusula iliştirip kanadına
yolla ta ordan buraya korkma yakalayabilirim..
165.
Her durumda anlaşmak ve uyum içinde olmak bazen problemin bizatihi kendisi olabilir. Yan yana duran ve birlikte aynı yöne bakan insanlar mutlu ve uyumlu olduklarını düşünürler. Ama bir şeyi ıskalarlar. Birlikte aynı yöne bakarlarken birbirlerini göremediklerini fark edemezler. Mutluluk ve uyum zannettikleri şey onları birbirlerine kör etmiştir. Oysa evrendeki tek değişmez yasa olan her şeyin zıttıyla müsemma olduğu gerçeği de şunu gösterir ki yanınınızdakini görebilmeniz için zıt yönlere bakmanız gerekir..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!