98.
Ama sen bir şeyler söylesen ben anlardım. Söylemedin. Anlamlı anlamlı sussaydın en azından o bile bir şey demek olurdu. Olmadı. Bir sürü laf edip hiçbir şey söylememeyi nasıl başardığını hala almıyor yarım aklım. Şu an tek bir kelimesini bile hatırlamadığım bir dolu laf edip hiçbir şey söylemeden gittin. Senden geriye ara sıra hatırlayıp gözlerimin yaşarmasına neden olacak iç burkan bir çift laf bile kalmadı. Çok ayrılmalı elvedalı film izlemiştik oysa beraber. Hiçbirinin sonu böyle bitmiyordu. Şöyle afili bir veda bile edemedik birbirimize. Kendine iyi bak böylesi ikimiz için de en iyisi türünden laflar ediyordun gider ayak, ben de bende kalan bir kaç kitabını en kısa sürede iade edeceğim türünden saçmalıklarla mukabelede bulunuyordum. Adam gibi ayrılmayı bile beceremedik, sanki işleri bozulduğu için yolları ayıran iki müflis tüccar gibiydik..
99.
Dilim ve beynim arasındaki mesafe ancak ışık yılıyla ölçülebilir gibi gelmiştir bana hep. Bazen konuştuklarım düşündüklerimin tam tersidir, bazen düşündüklerimin ancak bir kısmını söylerim bazen de düşünmeye üşenip kelimeleri yontmadan ağzımdan çıktığı gibi savururum boşluğa. Bu yüzden başıma gelmeyen kalmadı ama yine de şikayet ediyor değilim. Kendime dair sevdiğim çok az şey vardır ve bunların başında da bu durumum gelir. İnsan ırkıyla aramızdaki en büyük uyuşmazlık nedeni de bu durumdur zaten. Onlar insanları ağızlarından çıkanlara göre değerlendirir ben ise bir türlü çıkamayanlarla ilgilenirim. Ee insanlara bu kadar atıp tutuyorsun peki ama sen nesin diyenlere de cevabım şudur. Ben mi? Ben ne miyim? Daha önce de söylemiştim. Ayıyım ben ayı, bildiğiniz ayıyım..
Hoşnutsuzluğun kışındayız önümüz ardımız tufan
Üstelik gemimiz batmış ortamızda ıslak bir kütük
Feda mevsimi geçti say ki düşmanız artık
Ne benden İbrahim olur ne senden kurban!
Neden böyle oldum ben? Bilmiyorum belki de böyle doğdum. Yok yok biliyorum böyle doğmadım aslında. Daha doğrusu annem biliyor böyle doğmamışım. Başlarda her şey yolunda gidiyormuş. Ama daha sonra değişen koşullar yüzünden yoldan çıkmış olabilirim. "Bu çocuk bir tuhaf" lafını ilk kez ne zaman, kimden duydum hatırlamıyorum. Ama zamanla öyle çok söylenmeye başladı ki kabul etmek zorunda kaldım, evet "bu çocuk bir tuhaf".. Susadığını söyleyen kardeşime koşarak çamaşır suyu getirip içirdiğimde ve ses tellerinin birazcık yanmasına neden olduğumda annemin gözlerinde gördüğüm dehşet; kibritlerin uçlarındaki yanıcı maddeyi teker teker kazıyarak elde ettiğim cephaneyi karınca yuvalarına akıttıktan sonra inceltilmiş kağıt marifetiyle ateşi yuvanın içine sokup yanmasını seyrederken ve zafer naraları atarken etrafta beni izleyen çocukların birer ikişer kaybolması; elimdeki muza yiyecekmiş gibi bakan komşumuzun kızını siktir git benim muzum bu diyerek kovaladığımda sesleri duyan babasının bana doğru gelirken çıkardığı kükrememsi ses ve daha pek çoğu.. Evet insanlar sadece sözleriyle değil bakışları, davranışları ve çıkardıkları anlamsız sesleriyle bile belli ediyorlardı "bu çocukta bir tuhaflık" olduğunu. Zamanla yakın çevremden orta-uzak çevreme kadar pek çok alanda tuhaflıklarım anlatılmaya başlanmıştı. Anne babalar çocuklarının benim gibi olmaması için onlara nasihatler veriyor, yaptığım tuhaflıklardan yola çıkarak nasıl normal çocuk olunacağını ve normal çocuk olmadıklarında başlarına neler gelebileceğini benim üzerimden uygulamalı olarak gösterebiliyorlardı. Tamam tamam biraz abartıyorum belki, ama buna yakın şeyler yaşandığından eminim. İçinde bulunduğum her ortamda tuhaflığım çabucak farkediliyordu. Peki ben tuhaf olduğum için mi herkes bana tuhaf diyordu yoksa herkes bana tuhaf dediği için mi ben tuhaf olmuştum. Freud sağ olsaydı da bir baksaydı keşke. Neyse olan olmuş zaten. Ama bir şeyi bütün insanlığın kabul etmesi gerekiyor. Tamam ben tuhaftım, ama bazen hiç kimsenin başına gelmeyen tuhaflıklar da benim başıma geliyordu. Şimdi bunların detayına girmek istemiyorum ama çoğu zaman bir yerde birinin başına olmayacak bir şey gelecekse o kişi hep ben oldum. Saatlerce bekledikten sonra tam sıra sana geldiğinde konser biletinin bitmesi gibi bir şey bu; ya da Atm deki son parayı önündeki adamın çekmesi gibi bir şey.. Buna benzer durumların zaman zaman herkesin başına geldiği gibi seninde başına gelmesi tesadüftür, sık sık başına gelmesi şanssızlık, sürekli başına gelmesi ise.. Evet onun adı tuhaflıktır işte. Şimdi ben tuhaf olduğum için mi buna benzer şeyler hep benim başıma geliyor ya da buna benzer şeyler hep benim başıma geldiği için mi ben tuhaf biri oldum. Aman be Freud, ne kadar da zamansız ölmüşsün öyle. Bu işi çözsen çözsen sen çözerdin.
Edepsiz bu sonbahar yüzümüzü kızartıyor
Dışımız tir tir titriyor, alışkanlıklarımız terli
Sevgilim bu seninle ilk Eylül’ümüz fark et
Hadi kalk müşterek bir uçurtma hazırlayalım
Kuyruğu saçlarından, Bim poşetinden gövdesi
Evlerin içindekiler sevinçle dışarı çıksın
Kaldırımın kenarına oturduk. Önümüzden araçlar ve insanlar geçiyordu. Saçları iki taraftan yüzüne, yüzü de yere döküktü. Ve öyleyken de çok güzeldi. Çok. Ağlayacak zannettim. Ağlasaydı ben de ağlayacaktım. Ama o gülmeye başladı. Kahkahalarla gülmeye... Umutsuzluğunu güldü önce, sonra korkularını güldü, sonra benimle ne yapacağını bilmediğini güldü. Ben de bilmediğimi sustum bir süre. Peşinden de seni seviyorumu sustum. Gözleriyle ne yapıyoruz biz diye yazdı gözlerime. Sıkıca yumdum gözlerimi. Açtığımda ayaktaydı. Ben de kalktım. Konuşmadan yan yana yürüdük. Yolun sonuna geldiğimizde kahven var mı dedim. Varmış. İçtik. Huzurla baktık ara sıra birbirimize, sıklıkla da bardaklara. Uzun süredir ilk kez canım bu kadar az yanıyordu. Kahve hiç bitmesin isterdim. Ama bitti. Az önce yakaladığım huzura sarılarak usulca doğruldum. Kapıda bir kez daha seni seviyorum dedim. O da hoşça kal dedi. Ya da güle güle. En çok o an aşıktım ona. O kadar aşıktım ki uğurlarken ne dediğini bile tam olarak duyamadım...
Bir zaman sonra hep unutacaksın bunları
Beni unutacaksın sokak ortasında bağırışmalarımızı unutacaksın
Gece yarısı insanlar bize bakarken birbirimize bağırdığımızı unutacaksın
Önce beni unutacaksın sonra neden birbirimize bağırdığımızı
Önce o bağırmıştı diyeceksin yok yok ben bağırdım hayır o hayır hayır ben
Bu arada ben ben'den o'ya dönüşmüş olacağım kalbinde ve dilinde
Onlar her şeyi bilirler. Her durum için söyleyecek sözleri vardır mutlaka. Bir şeyi de bilmeseler olmaz. Senin yaşadıklarını daha önce yaşamış, hissettiklerini hissetmişlerdir. Yaşları kaç olursa olsun, karşına geçip bin yıllık tecrübeyle kocaman kocaman akıllar verirler. Onlardan hiçbir şey saklayamazsın, başka şeylerden bahsediyor bile olsan aklından geçenleri bilip ustalıkla lafı oraya getirirler. Zaten onlarla da başka bir şey konuşulmaz. Ortak argümanları 'unutmak'tır. Her fırsatta "unutursun" derler. "Zamanla unutursun." Yanılmaları imkansızdır. Zamanın sırrını çözdükleri için yuvarlak laf etmezler. Kesin ve kati söylemleri vardır. Sürekli aynı şeyi tekrarlamaları bile istikrarlarının göstergesidir. Durup durup "unutursun" derler. Unutamıyorum dersin, "olmaz" derler. Zamandan bahsederler. Zaman lafı onların ağzında büyülü bir sözcük gibi olur. Abra kadabraları zamandır onların. "Kötü bir kitabı beş haftada unutursun, beğenmediğin bir filmi iki ayda unutursun, yeni tanıştığın kızın ismini akşama kadar unutursun.." "Onu unutman için ise bir sene gerekir." Az ya da çok değil. Tam bir sene gerekir. Onuncu ayda unutmaya kalksan gelip mutlaka hatırlatırlar. Bir sene diyorlarsa bir senedir. Aksi halde düzenleri bozulur, buna izin veremezler. "Seni çok iyi anlıyoruz" derler sonra, çok anlayışlıdırlar. Çok pişmanım dersin, "Anlıyoruz" derler. Çok üzgünüm.. "Anlıyoruz.." Hepinizden nefret ediyorum.. "Çok iyi anlıyoruz seni.." Allah hepimizin belasını versin.. "Haklısın, anlıyoruz.." Hiç istiflerini bozmazlar, her şeye hak verirler. Tepeden tırnağa anlayışa bürünürler. Dayanamayıp ağız dolusu küfretsen bile şefkatli tavırlarla omuzundan tutup gözünün içine bakarak "Anlıyoruz" derler. Yapacak bir şey kalmayınca susmaya başlarsın, tabi onu da hemen anlarlar. "Suskunluğunu çok iyi anlıyoruz." O kadar güzel anlarlar ki bilirsin artık, onlardan bir şey saklanamaz. Anlama terapisi bitince unutma terapisine dönerler yeniden. Unutursunla devam ederler laflarına. Canım çok yanıyor.. "Unutursun.." Bu kez farklı ama.. "Unutursun.." İçlerinden gülerler -biz ne farklılar gördük.- Toplu bir unutma histerisi başlamıştır. "Şöyle unutursun, böyle unutursun, ne de güzel unutursun, en iyi sen unutursun." "Bak biz, hepimiz unuttuk, sen de unutursun" Ama ben sizin gibi değilim, sizden farklıyım.. "Daha önce gülüp, biz ne farklılar gördük demiştik duymadın mı? " İçinizden söylemişsiniz duymadım.. "Öyle şeyler insanın yüzüne söylenmez, ayıp." Canım insanlar.. Nasıl da duyarlıdırlar. Bu incelikleri öldürüyor beni asıl. Daha fazla utandırmadan, hemen unuturlar bu bahsi. Her şeyin doğrusunu onlar bilir. Unutursun.. Onlar anlarlar...
Cinnet sonrası
nefes nefese
vahşi bir hayvan gibi
bile bile
kırıp döktüklerimi
tamir edemeyeceğimi
Bu yağmur bu saatte nasıl davetkar
Sızdıkça camdan ev önündeki kaldırıma
Uyunur mu hiç?
Bu senin uzaktan güzelliğin
Ev içleri gibi darlayan içimi
Senin de camından süzülüyor mu diye




-
Ömer Tuğrap Konak
Tüm Yorumlarfcgyjntyhthy