Öğrenciliğimin son senesi bir kızla tanışmıştım. Sadece sarhoş olduğu zamanlar arardı beni. Cep telefonum yoktu o zaman. Şeker fabrikasının yurdunda kalıyordum. Bazı akşamlar arardı yurdun ortak telefonundan, ben de kalkıp yanına giderdim. Yanına gittiğimde hayli sarhoş olurdu genelde. Otururdum karşısına, sessizce içmeye devam eder, mekanın kapanmasına yakın da birkaç şişe şarap alıp evine giderdik. Bazen hiç konuşmaz, bazen de sızana kadar anlatırdı. Ve istisnasız her seferinde ağlayarak kapatırdı geceyi. Ben neredeyse hiç konuşmazdım. Sabaha karşı, çoğu zaman oturduğumuz yerde uyuyakalırdık. Bir kez bile sevişmedik. Kimse kimseye aşık falan olmadı. Hakkında çok az şey biliyordum. BESYO’da okuduğunu, haftada birkaç gün bir spor salonunda aerobik dersleri verdiğini biliyordum o kadar.
İşsiz güçsüz sokaklarda dolaştığım saçma sapan bir öğleden sonra, birdenbire ayaklarımın beni çalıştığı salona götürdüğünü fark ettim. Aslında çok bir merakım yoktu, ama biraz da varmış demek ki, reflekslerime itiraz etmeden salona kadar gittim. Danışmadaki görevliye sordum orada olup olmadığını. Derste olduğunu, yarım saat sonra çıkacağını söyledi. Girişteki sandalyeye oturup beklemeye başladım. Tuhaf vücut geliştirme dergilerini karıştırıp vakit geçirdim bir süre. Sonra sesini duydum. Danışmadaki kızla konuşuyordu. Kız beni gösterdi, o da başını sallayıp hızlıca yanıma geldi. Niye geldin, dedi. Bilmiyorum dedim. Hakikaten de bilmiyordum. Beraber dışarı çıktık, yürümeye başladık. Uzunca bir sessizlikten sonra, gelmemeliydin dedi. Bir şey demedim. Ama çok da anlam veremedim. Sevdiği kadının genelevde çalıştığını gören adam gibi hissettim kendimi. Haliyle, hayli bozuldum. Başka bir şey konuşmadan caddenin sonunda ayrıldık.
Bir daha hiç aramadı beni. Ben de arayıp sormadım. Hatta suçlu hissettim kendimi. Konuşulmamış, sessiz bir anlaşma vardı sanki aramızda ve ben o anlaşmayı bozmuştum. Başlarda düşünüyordum biraz, sonra ne yalan söyleyeyim, ciddi ciddi içtiğim bazı akşamlar dışında neredeyse hiç aklıma bile gelmedi. Sonra mezun oldum, yurttan ayrıldım, göreve başladım vs..
-Ben gidiyorum!
-Bekle şu oyun bitsin ben de geliyorum.
-Ben gidiyorum!
-Hayırlısı be gülüm.
Ben seninle hiç yağmurda yürümedim
Islanınca neye benzer tüylerin
Görmedim
Ben seninle hiç rakı içmedim
Açık saçık küfürler edermişsin sarhoşken
Yüzünün silüetiyle belirince özlemek
Aklımı zorluyor kaygım ya seni göremezsem?
Bir ağaç en çok o zamanlar ağaç işte
Orman birilerinin uydurması yok aslında öyle bir şey
Bir sürü yalnız ağaç var yan yana bir sürü ağaç
Yan yana ve yalnız bir sürü ağaç var
Biri bana sakin desin ortalık fena karışık
Biri beni dinlesin
Anlasın biri beni
Biri gözlerime baksın
Ortalık fena karışık..
Gündüz çekilen acıları ertelemek kolay gibidir. Akıp giden hayata ve insanlara sadece bakarak bile biraz olsun oyalanmak mümkündür gündüz. Akşam kendi telaşıyla geldiği için başka şeylerle uğraşmaktan kendine pek zaman bulamayabilirsin. Gecenin hüznü de kendisiyle müsemma, biraz romantik ve hafif megaloman bir hüzündür. Peki ya sabaha karşı... Beş gibi...
Köpeklerin bile çoktan uyuduğu bir parkta, sabaha karşı beş gibi, iki gündür açsan ve yedinci birayı da bitirmişsen temel bir aydınlanma anı yaşıyorsun. Öyle ışıklı, uhrevi, rahatlatan bir aydınlanma değil ama; gerçeği tokat gibi suratına çarpan, içinde bolca acı ve nefret olan lanet bir aydınlanma. Dünyanızdan ve çoğunuzdan bu kadar tiksiniyorken neden ısrarla aranıza karışmak için çabalıyorum dedirten türden bir aydınlanma...
O sıra hoca yetişiyor imdada. Saba makamında okunan ezanla birlikte akan gözyaşların içindeki zehri de biraz olsun akıtmanı sağlıyor. Allah affetsin ama en çok uykusuz ve yarı sarhoşken yakın olduğunu hissediyorsun ona. Sonra açık pembe oje düşünüyorsun, sonra aptal bir gülümseme yerleşiyor dudaklarına. Olsun diyorsun biliyorum beni seviyor. Ailem dışında belki de dünyada bir tek kişi beni seviyor. O an, onun nerede ne yaptığını bilmiyor da olsan, sana kırgın olduğunu da bilsen bu his seni biraz olsun rahatlatıyor. O da beni seviyor... Sadece bu bile bu rezil hayata katlanmaya değer...
Kafama dayadığım şeffaf bir silahla oturuyorum
Kimsenin haberi yok, herkes saçlarımla oynuyorum zannediyor
Herkes saçlarımla oynuyorum zannediyor, ben horozu indirip kaldırıyorum indirip kaldırıyorum indirip kaldırıyorum
-Caner, ben onu çok özlüyorum...
İnsanlar bir şeyler anlatıyor insanlar sürekli bir şeyler anlatıyor
Durdum düşündüm sonra neden olmasın dedim olmaz gerçi zor çok zor olmaz olmamalı ama olsa olmaz mı bir kez olsa bu kez olsa o bir kez bir daha olmasa olmaz mı ki olur belki de ya olduktan sonra olacaklar ne olacaksa olsun hep sonra olacakları düşünmekten olmaz etmedim mi olacakları bu kez bari aklım rahat bıraksa beni bak aklım canım aklım dur sen karışma olur gibi görünüyor bırak üzerinde çalışalım biraz sen bana bir şans ver ben kendime o bana ben ona bakalım görelim deneyelim olur gibi duruyor sanki olmaz deme bıktım artık senin olmazlarından olmaz olmaz dedin olmadı bugüne kadar bu kez olsun izin ver bana olacak sanki kuvvetli bir inanç belirdi bu kez engel olma gözünü seveyim sen dur bir süre bir kenarda yanlışsa ben gelir özür diler yine senin dediğin gibi davranmaya devam ederim ama şimdi değil özellikle şimdi hiç değil aklım akıl verme bana söyleyeceklerini biliyorum bu çok saçma diyeceksin haklı olduğunu da biliyorum ama kararlıyım dinlemeyeceğim bu kez seni güzel aklım rahat bırak beni şimdi kavga etmenin hiç sırası değil bak böyle tartıştıkça biz onu ürküteceğiz bizi deli zannedecek sonra yok zannetmez o tanır seni çok zaman geçti ama belki unutmuştur ya da unutmamıştır neyse bilmiyorum şimdi tamam zannederse zannetsin ama sonra bak daha kimse kimseyi tanımıyor ortada hiçbir şey yok hiszanumutümitistekbelkikeşkeacaba karışımı duygu semptomları var sadece ve hepsi o kadar yeni ki tırnak yemekten bile on senede vazgeçen adamsın on saatte nasıl böyle duygu manik depresifitesine uğradın deme bana içinden bu kez öyle oldu işte bana özür diletme bırak bende alışkanlıklarımın dışına çıkayım yanılma ihtimalim kuvvetle muhtemel malum ama bırak öyleyse de kendim göreyim bunu bir kez olsun bana izin ver..
"Babaları eve gel-e-meyen çocuklara"
Benim babam işçiydi. Şeker Fabrikasında çalıştı otuz yıl. Öyle tehlikeli bir iş yaptığı söylenemezdi. Fabrikanın Ziraat kısmının park-bahçe bölümünde çiçekle böcekle falan ilgilenirdi. Sabah sekizde işe gider beş buçukta da işten çıkardı. Ve ben neredeyse çocukluğumun her beş buçuğuyla altısı arasını havanın durumuna göre bahçede, eşikte ya da cama tüneyerek geçirirdim. Bir keresinde babamın işten çıkacağı saate yakın bir telefon geldi. İş kazası geçirmiş. Bakımını yaptığı çim biçme makinesine elini kaptırmış. Ambulansla hastaneye götürmüşler. Ona bir şey olacak diye öyle korktum ki, nerede ne zaman babasına bir şey olduğunu düşünen bir çocuk görsem onun acısını bütün kalbimle hissederim hala. Allahtan çok ciddi değilmiş durumu. Bir kaç dikiş ve bir hafta raporla döndü eve...
O zamanlar kahve alışkanlığı vardı babamın. Annemin deyişiyle "kumara" giderdi bazı akşamlar iş çıkışı. Kumar denilen şeyin çayına kahvesine çevirilen okey olduğunu yıllar sonra anladım. Ama anneme şimdi bile sorsanız, babamın o zamanlar kumar oynadığını söylemeye devam eder...
Düştüm düşüyorum bak
Bir acaip sendelemece
Tut elimden kaldır
Ben gelemiyorum oraya
Beni yanına aldır
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!