148.
"Hayat neyse odur ve insanlar değişmez.."
Nietzsche'den ya da başka bir nihilist düşünürden alıntı değildir. Az önce Efe'yle birlikte Cedric'i izlerken Cedric'in dudaklarından tam olarak bu sözler döküldü. Ben de diyorum bu çocukların neden bu kadar kafası karışık diye. Binlerce kelimeyle tarif edemeyeceğim durumu allahın çizgi film bebesi üç kelimeyle anlatıverdi..
149.
Ayar olduğum laflardan biri de şudur. 'Ben biraz çocuk ruhluyum' ya da 'benim içimde kocaman bir çocuk var aslında..' Lan bi defolun gidin. İçinde bir çocuk olduğunu iddia eden milyonlarca asalağa istinaden benim "içimde ölen biri var! "
15.
Gitmesen.. Kalsan benimle.. Gelirdim peşinden ama o kadar yorgunum ki.. Hem gidilecek yer çıkılacak yol kalmadı.. Bir masala sadece anlatan inanırsa masal masal olmaktan nasıl kurtulur..? Gitmesen.. Ben sana masallar anlatsam, sen de inansan..
150.
Sinema tarihinin en etkileyici diyaloglarından biridir John Nash'in oyun teorisini anlattığı sahne:
"Eğer hepimiz sarışını tavlamaya çalışırsak, birbirimizi engelleriz ve hiçbirimiz onu tavlayamayız. Ve sonra gidip sarışının arkadaşlarını tavlamaya çalışırız. Fakat yine başaramayız çünkü kimse 2. tercih olmaktan hoşlanmaz. Peki hiçbirimiz sarışının peşinden gitmezsek? Birbirimizin yoluna çıkmayız, diğer kızların onurunu kırmamış oluruz. Kazanmamızın tek yolu bu. Hepimizin kız tavlamasının tek yolu bu.." -A Beautiful Mind-
151.
İç Anadolu ikliminde yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve ağlayışlıdır..
"Hayat Bilgisi Kitabı"
152.
hikayeymiş esasında buz dağının görünen yüzü
asıl dert günbegün içimizi kemirmekteymiş
ikimiz tokuşturken karşılıklı iyi niyetlerimizi
öfkemizi nasıl yapalım? biriktirdikçe kabaran
güzel günler güzel şeyler lakırdıları etsek bile
153.
Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı adlı -anıt eser- inde insan ırkına ve onun yarattığı medeniyete meydan okur. Ona göre bütün duygular zamanla değişir, dönüşür ve ölür. Kalıcı olan tek ruh hali huzursuzluktur. Var olmaktan kaynaklanan nihai huzursuzluğun deyim yerindeyse tunçtan heykelini diker büyük usta. Hayatta kalabilmek için para kazanmak zorunda olan ve bunun için her sabah alarmla uyana
n bizlere yaklaşık yüz yıl önceden şunları söyler Pessoa; Hayatta kalabilmek için nefret ettiğiniz işler yapacaksınız ve çalıştığınız her gün içinizdeki nefret biraz daha artacak. Git gide sadece yaptığınız işten değil kendinizden de nefret edeceksiniz. Ama bir taraftan da nefret ettiğiniz kendinizin varlığını sürdürebilmek için daha da hayvanca çalışmak zorunda kalacaksınız. Ve pek çoğunuz bu boktan varoluşunuzu sonlandıracak cesarete sahip olamayacağınız için, bu lanet paradoksun dişlileri arasında öğütüleceksiniz. Yaşam denilen hikayenin özeti bu işte. Ne demişti Schophenhauer her yeni doğan insan taslağı için? Dünyaya hoş geldiniz orospu çocukları..
154.
Küçük Prens'in uğradığı gezegenlerin birinde karşılaştığı ayyaştan hiçbir farkımız yok. Canımız sıkılıyor, çıkıp bir şeyler içmek istiyoruz sıkıntıyı dağıtmak için, sonra bir bakıyoruz canımız daha çok sıkılmış. Sıkıntıdan kurtulmak için içiyoruz ve içtikçe daha çok sıkılıyoruz. Biz de unutmak istiyoruz. Unutmak için içiyoruz. Neyi unutmak için? Neden içtiğimizi. Neden içiyoruz? Unutmak için..
155.
Yedi sekiz yıl kadar önceydi. Belki biraz daha eski, ikibinlerin başı gibi belki, emin değilim. Dışarı çıkmak istemediğim, tamamını evde geçirdiğim nadir günlerin birinde odamın kasvetinden bunalıp kapının önüne çıkmıştım sigara içmek için. Annem taburede oturmuş el işiyle uğraşıyordu. Yanına çöküp sigaramı yaktım. Ortalarına kadar neredeyse hiç konuşmadık. Uzun Samsun içiyordum o zamanlar, ismi gibi içimi de hayli uzun sürüyordu. Bir ara kafamı kaldırdım, çaprazımızdaki sokak çöplüğünde temiz yüzlü ve temiz kıyafetli bir teyzeyi çöp karıştırırken gördüm. Daha önce görmemiştim buralarda. Anneme gösterdim ve sordum kim bu teyze diye. ‘haa’ dedi ‘o mu? …… Teyze’ (hatırlayamadım şimdi ismini) . Arka sokağımızda, iki odalı kerpiç bir evde oturuyormuş torunlarıyla. Oğlu gelinini vurmuş iki yıl önce. Kadın mezara, adam hapse yollanmış. En büyüğü sekiz yaşında olan üç torunuyla bir başına kalakalmış teyze. Hiçbir geliri olmadığından ve muhtarlık kanalıyla gelen yardım da bir halta yaramadığından çocukların karnını doyurup evin ihtiyaçlarını karşılamak için sokaklarda kağıt ve teneke kutu toplayıp satmaya çalışıyormuş. Kola ya da bira içip attığımız teneke kutuların toplanıp satılabildiğini ilk o gün öğrendim. Merak ettim ne kadar kazandığını. Bir rakam söyledi annem. Aşağı yukarı o zamanlar içtiğim sigara parası kadar bir şey. Şimdiki beş Tl. civarında bir para. Kafamda otuzla çarptım, içim buruldu. Bu kadarcık parayla nasıl geçinilir? Bırakın başka her şeyi nasıl karın doyurulur? Üzüldüm epey. Sonra sigara bitti, eve girdim..
Sonra.. Sonra hiçbir şey olmadı. Teyze ve torunları için hiçbir şey yapmadım, yapanı da duymadım. Süratle (muhtemelen aynı gün içinde) unuttum zavallı hikayelerini. Bir kaç hafta sonra Kısa Parlıament içmeye başladım olaydan tamamen bağımsız olarak..
Bu kadar.. Bütün hikaye bu kadar. Özeti de şu: Allah aşkına bırakın büyük insanlık idealleri vs. zımbırtılarını. Herkes herkesin bir sigara içimi kadar umurunda. Bir sigara içimi üzülüp, bir sigara içimi dertleniyor sonra sigaramızı söndürüp, boktan heveslerimizin peşine takılıp yanıbaşımızdaki insanların trajedilerini süratle unutuyoruz hepsi bu..
156.
Dostoyevski epilepsi hastası, homofbik ve iflah olmaz bir kumarbazdı. Oğuz Atay sevdiği kadına yakın olabilmek uğruna karısından boşanıp sevdiği kadının kocasıyla arkadaş oldu evlerine daha sık gidebilmek için. Salinger yaklaşık kırk yıl evinden dışarı adım atmadı, tek bir kare bile fotoğrafı çekilemedi. Yusuf Atılgan Türk Edebiyatının kilometre taşları sayılabilecek iki büyük eseri yazdıktan sonra (Anayurt Oteli ve Aylak Adam) insanlara küstü, bir köye yerleşip otuz yıla yakın neredeyse tek bir satır bile yazmadan çiftçilik yaptı. Althusser elli yıldır birlikte olduğu ve taparcasına sevdiği karısı Helen’i bir sabah yanıbaşında uyurken elleriyle boğdu, bu boktan hayata daha fazla katlanmasına seyirci kalmaması için. Stephan Zweig’de tıpkı Althusser gibi yaptı, tek farkla, o tabanca kullandı karısı ve kendisi için. İnsan ırkına duyduğu güvensizlik Walter Benjamin’i Fransa sınırında kendi kafasına sıkmaya zorladı. Hemingway yalancının tekiydi, Jean Genet gasptan tecavüze kadar bulaşmadık suç bırakmadı ve ömrünün yarısını hapiste geçirdi. Kierkegaard çok sevdiği nişanlısı Regine Olsen’i terk etti, çok sevdiği için. Ömrü boyunca hep acı çekti bu yüzden ama soranlara da yaptığının doğru olduğunu söyleyip durdu. O kadar çok seviyordu ki Regine’i ve o kadar nefret ediyordu ki kendisinden, evlenip onun kendisine ‘maruz kalmasına’ izin veremezdi! ..
En sevdiğim yazarlardan bir kaçının kısa yaşam öykülerini anlatmaya çalıştım. Bir yerlerde bir terslik var ama nerede bilemiyorum..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!