Ali Lidar Şiirleri - Şair Ali Lidar

Ali Lidar

203.
Siz hiç, kimsenin hiç kimsesi oldunuz mu?

Devamını Oku
Ali Lidar

204.
Ludwig Wittgenstein, Tractatus isimli efsanevi kitabını “üzerinde konuşulamayan şey hakkında susmak gerekir” cümlesiyle bitirir. Tabi o zamanlar Ferdi Tayfur yoktur. Eğer aynı dönemde yaşasalardı ve Ferdi Tayfur’u dinleseydi Ludwig muhtemelen kitabına şu cümleyi de eklerdi! Bırakın anlatamadıklarınızı Ferdi Tayfur anlatsın..

Devamını Oku
Ali Lidar

205.
“Yarım kalmış bir cümleyi bitirmeye çalışan kopmuş bir kafa gibi günlerin içinden geçtim..”
Amy Hempel’in The Harvest romanında buldum az önce bu cümleyi. Ve ömrüm boyunca her ne okumuşsam bu cümleyi bulmak için okumuşum gibi hissettim. Henüz lafı bitmemiş bedensiz bir kafa gibi hissediyormuşum kendimi de bunu doğru sözcüklerle ifade edebilmeyi beceremiyormuşum meğer..

Devamını Oku
Ali Lidar

206.
Hüznün en soylu ifadesidir erkek suskunluğu. Söyleyecek bir sürü şeyi olan ama ya hepsini tükettiğinden ya da hiçbir işe yaramadığını gördüğünden, sözleri içinde boğup uzun uzun susan bir adam varsa etrafınızda sakın üstüne gitmeyin. Bir kadının suskunluğu bir sürü anlama gelebilir ve son derece korkutucudur. Fırtına öncesi sessizlik deyiminin vücut bulmuş halidir bu durum. Ciddi bir süre sessiz kalan bir kadının (tabi böyle bir şey mümkünse) suskunluğu öfkeden beklentiye, pazarlıktan alıp başını gitmeye bir sürü ihtimali içinde barındırır. Muhtemelen o, etkili bir darbeye hazırlanmaktadır içten içe. Oysa çaresizlikten kaynaklı hüznün susturduğu adam çoğu zaman diliyle birlikte beynini de susturur. Pazarlık yoktur, öfke yoktur. Çaresizlik vardır. Biraz da yorgunluk. Yıllarca annem sustuğunda ve (nadiren olurdu bu) babam konuştuğunda oh dedim ben. (Anne, seni seviyorum, ama bu örneğe ihtiyacım vardı. Yoksa sen yine konuş hep..)

Devamını Oku
Ali Lidar

207.
Son yarım saattir Martin Heidegger’in Varlık ve Zaman kitabıyla boğuşuyorum. Bilenler bilir sağlam ama sıkıntılı kitaptır. Aynı cümleyi beş kere okutur bazen adama. Yine öyle tıkayan cümlelerin birinde radyodan Müslüm babanın sesi geldi. Hayalle yaşarken gerçek dünyada/Zamanı içmişiz haberimiz yok.. Budur lan dedim, Heidegger’in anlatmak istediği de kitabın özeti de bu işte.. Fırlattım sonra kitabı bir köşeye, şarkıyı buldum internetten. Biliyordum zaten ama iyice emin oldum. Tek gerçek Türk Egzistansiyalistidir Müslüm baba..

Devamını Oku
Ali Lidar

208.
Kendimden başka her şeye özeniyorum bazen. Her şeye ama. Bir marula, tırtıla, kediye, muşambaya… Hepsinin yaradığı bir iş var sanki ve sanki bir tek ben hiçbir işe yaramıyorum. İşe yaramayan şeyler de vardır muhakkak ama onlar da işe yaramadıklarının farkında değillerdir eminim. Tanrı her insanı bir şeyle sınar yazıyor kitap. Galiba benim sınavım da yine ben’im. Ben benle sınanıyorum. Bu kadar çok ben dediğim için bile utanıyorum mesela. Diş çürüğü oyuğu kadar kirli, can yakan ve zavallı bir boşluk var içimde. Bir şeylerle doldurmaya çalışıyorum zaman zaman o boşluğu, olmuyor. İçimdeki boşluk ağrıyor her gece ve ben o ağrıyı neyle kesebileceğimi çok iyi biliyorum aslında. Ama onu bile beceremiyorum. Korkuyorum..

Devamını Oku
Ali Lidar

209.
Dünya denen şey ne büyük yalnızlık..

Devamını Oku
Ali Lidar

21.
Oysa bütün istediğin kıpırtısız bir hayattı. Sakin, dingin, hareketsiz. Mutlu olmaktan çoktan vazgeçmiştin, istediğin tek şey huzurdu. Huzurun yolu da mutlak eylemsizlikten geçiyordu. Ama ne zaman, ne eşya, ne de o izin verdi buna. Her şeyin tabi olduğu değişim yasalarından hayatını kurtaramadın. Alışkanlıklarını korumak pahasına direndiğini zannettiğin değişim yavaş yavaş sana ve eşyaya gününü ve gücünü gösterdi. Ne büyük ideallerin vardı ne kahramanlık hayallerin. Basit bir hayat, basit insanlar, zamanın ağır aktığı Safranbolu gibi bir yer ve ölürken bile kimsenin düzenini bozmayacak kadar farkedilmeyecek bir yaşam.. Kurduğun hayallerin bile tek bir ortak noktası vardı. Basit, sıradan, sakin bir hayat.. Buna benzer bir şey kurduğunu zannetmiştin bir süre ama her sıradan insanın başına gelen senin de başına geldi. Kendi ellerinle kurduğun düzen başka eller tarafından yıkıldı. Birdenbire olsaydı bu, bir yolunu bulur başederdin, baktın olmadı kaçar giderdin. Ama yavaş yavaş oldu her şey. Usulca sokulurken hayatına, öyle güzel becerdi ki kendisini yadırgatmamayı, masanın üzerindeki biblonun yerini değiştirmek için bile aylarca doğru anı bekleyen sen hiçbir tuhaflık sezmeden yavaş yavaş aldın onu hayatına. Her gün bir adım attı. Sezmişti belki sendeki ürkekliği, hiç gürültü yapmadı. Öyle bir an geldiki sonra, sanki o, zamanın başlangıcından beri seninleydi. Ruhun bedene girmeden önce onunla beraberdi sanki, öyle hissetmeye başlamıştın. Alışkanlıklarının bozulmasına izin vermeyecekmiş gibi davranıyordu, kanda yavaş yavaş yayılan morfin gibi dağıldı tüm hücrelerine.. Ve her şeyin farkına vardığında artık çok geçti.. Birdenbire olsaydı keşke.. Keşke aniden karşına çıksaydı. Reddedebilir, kaçabilir, yokmuş gibi davranabilirdin o zaman belki. Olmadı. Yavaş yavaş girdi hayatına, ve sen durumu farkettiğinde hayatın artık sana ait değildi..

Devamını Oku
Ali Lidar

210.
Bir mavi vardı aklımda
Koşup yakalayamadığım
Aklım artık kuş aklı
Mavi bana çok uzak..

Devamını Oku
Ali Lidar

211.
Yaptıklarıyla değil yapmadıklarıyla kırar insan sevdiğini. Ve söylediklerinden çok söylemedikleriyle..

Devamını Oku