Belki gözlerin kalır yüreğime yapışıp
belki de gittiğinde yerle bir olmuşumdur
arkana da hiç bakma görme hüzünlerimi
baykuşlar öter gece
belki de gittiğinde yıldızlar düşer yere...
Açlık sınırı;
Türkiye Ermenistan,Türkiye İran sınırına benzemez.
Onun sınırı mideden geçer.
O sınırın altında,
Binlerce insan,binlerce çocuk var.
Adamı ortadan biçer...
''Şiirim gibi yaşadım.'' diyor üstat Hilmi Yavuz...
İnsan şiiri gibi yaşayabilmeli
engin olmalı yüreği denizler kadar
araştırıp bulmalı güzel insanları, ihlaslı kulları
sevgi dolu, beyin denen muhteşem radar...
''25 Şubatı 26 şubata bağlayan gece 1992 Yılında Hocalı'da Ermeniler tarafından alçakça şehit edilen tüm Azeri kardeşlerimizin aziz hatırasına saygı ve göz yaşlarıyla ruhları şâd olsun.''
Hocalının üstünde, zulüm bulutları var
Yirmialtı şubatta, dünya olmuş Türk'e dar...
Ortaokula başladığımız yetmişli yılarda, Bahçelievler'in bir sokağında oturuyoruz. İlkokuldan çıkıp ortaokula başlayınca, hali ile çevremiz, arkadaşlarımızda değişti. Arkadaşların arasında, futbol oynayanı var, sinemayı tiyatroyu seveni var, kartpostal biriktiren var, pul koleksiyonu yapanı var, kısacası ne ararsan var.
Mahalleden bir iki arkadaş pul koleksiyonu yapıyorlar, ben de bakarken hoşuma gitti. Birisi dedi ki ''Ağabey bu pullar seneler sonra satarsan servet servet, sana on tane villa alır'', hmmm nasıl bir şey bu ya, şimdi on liraya al, on yıl sonra delikanlı oldun mu yüz katına, bin katına sat.
İki sokak ötede yaşlı bir amca bulduk. Amca hem kitapçı hem de pul satıyor. ''Bak evlat' dedi 'Bu pul biriktirme işine filateli denir, pul biriktiren kişiye de filatelist, sen şimdi bu işe başlayınca ne olacaksın? '' Ne olacağım ki acaba diye düşünürken, amca biraz hiddetlenerek'' Filatelist dedik ya oğlum'' deyiverdi. Çocuk aklımız ile yarı anladık, yarı anlamadık amcanın söylediklerini...
''Bahtına ağlayan Azeri kızı
Sen Karabağ dersin, ben karayazı
Boşlukta çırpınır Türk'ün avazı
Sanma ki dertlerin azı bizdedir
Sizdeki yaranın özü bizdedir.''
Biz de tutunduk kıyısından köşesinden yaşamın
sabahın seher yeli kapımızı nazlı nazlı çalıp da kaçtığında
güneşin mızrakları yanağımızı yalayıp da geçiyordu
yüreğimiz ile tutunduk hayata
sevdik insanları ve tüm canlıları ucundan bucağından...
Çok önemli bir kağıt parçasıdır, belgedir Kullanma Kılavuzu. Hemen hemen bütün elektronik aletlerin paketinin içinde bulunur. Ben de aldığım zaman satıcıya sorarım hep şaka olsun diye ''Kardeş bunun içinde kullanma kılavuzu var mı? '' diye... Satıcı da hemen cevap verir ''Olmaz mı ağabey içine açınca görürsün hem garanti belgesi hem de kullanma kılavuzu var.'' Ben de cevap hazır ''İyi o zaman ben de kullanmıyorum al bunu kardeşim.'' Kakara kakara kikiri kikiri gülüşmeler gelir peşinden.
Hep düşünür dururum aşağı yukarı bütün elektronik aletlerin kullanma kılavuzu var da bu insanların neden kullanma kılavuzu yok? İnsanlarında olsa kullanma kılavuzu... Günümüzde insanlar insanları kullanmıyor mu? Bazı kötü niyetli insanlar, kirli ve pis işlerine, üç kuruş menfaat ve para için bir çok masumu alet etmiyorlar mı? İnsanların Kullanma Kılavuzu olsa ve orada açıklayıcı bilgiler olsa mesela ''Bu insanın vicdanı kesinlikle satın alınamaz, bir fiyatı yoktur.'' ya da ''Rüşvet teklif etmemeniz sizin menfaatiniz icabıdır.'' başka bir örnek ''Torpil istemeyiniz bu güne kadar torpil isteyenlerin hepsinin torpiller ellerinde patlamıştır.''
İki katlı evimizin bahçesinde,
Dört beş tane meyve ağacı vardı,
O güzelim çocukluk yıllarında...
Dut, iki kayısı, bir vişne, bir de erik.
Hatırlarım ilkokulu bitirene kadar o evde oturduk...
Sonra biraz annemin soba yakmaktan bıkması,
Seyredeniniz de vardır, seyretmeyeninizde magazin programlarını, ben de ara sıra bakıyorum yalan yok, ama sadece gülmek ve kafa yapmak için. İnanın bu programlar beni Kemal Sunal ve Şener Şen filmlerinden daha çok güldürüyor. Giriş aynen şöyle bazısında''flash flash flash bayan sanatçı bilmem kim ile, şarkıcı bilmem kim büyük aşk yaşıyor''Ne büyük aşkı kardeşim, onlar Ferhat'lı Şirin'li, Leyla'lı Mecnun'lu zamanlarda kaldı, şimdikiler para pul ve çıkar ilişkisi. Siz hiçbir sanatçının gariban, sıradan biri ile aşk yaşadığını gördünüz mü?
Yine bakıyorsunuz''Bayan sanatçı filanca mütevazi evinin kapılarını sadece bizim tv'ye açtı''mütevazi dediği ev saray yavrusu, senin benim gibi insanlar, güvenliği geçip de bahçesine bile giremez, on gün önceden yazılı dilekçe vermek lazım. Eve bir bakıyorsunuz her tarafı antika resim ve heykeller ile dolu, duvarda ki o tablonun bir tanesi bir ev satın alır. Garibanlar seyretti mi bu programları ne kadar hüzünleniyorlardır kim bilir? Ben de bu programlara magazin değil de Mag-Hazin demeye karar verdim bundan sonra...
Düzeyli yarışma programlarını bir tarafa koyalım, yine bir sürü şov amaçlı, insana hiç bir katkı sağlamayan fasafiso yarışmalarda var...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!