‘'Şairleri susan bir millet sevenleri toprak olmuş öksüz çocuğa benzer.''
Mehmet Emin Yurdakul
Kimine çok ağır bir iki mısranın bedeli
kimine hava cıva
Yıllarca onun ile iki dost iki arkadaş gibiydik. Her ne kadar Ayı'dan post sigaradan da dost olmadığını sonradan birçokları gibi acı bir şekilde anladıysam da iş işten hepten geçmeden de terk etmiştim. Arkasından bir damla gözyaşı bile dökmedim desem yeridir. İnsanın gerçek dostu, insana kötülük yapar mı; dakika dakika saat saat ölüme götürür mü?
Nasıl başlamıştım bu merete? Lise 1.sınıftı sanırım, öyle arkadaşlar ile bir bilardo salonuna gitmiştik. Arkadaşın biri ‘'Yak bir tane Ahmet bir taneden bir şeycik olmaz.'' Deyince, safız ya biz de inandık o bir cike tav olduk. İşte ne olduysa o bir tane ile olmuştu, sonrası çorap söküğü gibi gelmişti. Baştan tek tük içerken, devamında paket taşımaya ve paramız olmadığı günlerde de otlakçı pozisyonunda günlerimizi geçirmeye başlamıştık. O zamanlar hayat tozpembe, açık mavi, hatta bembeyazdı bizler için, bu kadar zararlı bir meret olduğunu çok sonraları, ileri ki yaşlarda, yüksek merdivenleri çıkarken ve komşular ile yaptığımız halı saha maçlarında nefes nefese kaldığımızda, kesildiğimiz de anlayacaktık.
Hani bilirsiniz, bu geçmişten gelen kısa notu. Mark Twain ‘'Dünyanın en kolay olayı sigarayı bırakmak ben binlerce defa bıraktım.'' Diye bir laf etmiş. Lise yıllarında Mark Twain'den pek haberimiz yok tabi ki bizim. Gelelim ilk sigara bırakma denememize ve daha sonra on beş yirmi kere denediğim bırakma maceralarımdan kayda değer bir ikisini sizlere anlatmaya...
Bin dokuz yüz altmış dokuz ya da yetmiş yıllarının başı. Mahallede ilk televizyonu biz almıştık. Alman malı Telefunken marka hem de siyah beyaz. O zamanlar renkli televizyonun esamisi bile okunmuyor. Babam kutusundan çıkarıp da sehpanın üstüne koyduğu zaman, annemin, kardeşimin ve benim yüreğim pır pır etmişti, tepeden tırnağa heyecan kaplamıştı her tarafımızı...
Hayatımızda buna benzer bir şey gördük dersek, o da sinemadır ama ona da kırk yılda ya bir kere ya da iki kere gidilir. Meraklıları bilirler, aslında televizyonun dünya piyasalarında at koşturması bin dokuz yüz otuzlu yılların başına denk gelir, her ne hikmet ise bize yaklaşık kırk yıl sonra gelmiştir. Yani Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bile görmemiştir televizyonu...
Neyse lafı uzatmayalım sadede gelelim. Biz bu Telefunken adlı arkadaşı alıp da evin başköşesine koyunca, en başta biz de, sonrada mahallede ki komşularda bir heyecan bir heyecan sormayın gitsin; ya da sorun sorun ben anlatayım o tarihteki televizyon ile olan teşrik-i mesaimizi. Sokakta herkes bizi işaret ediyor parmakları ile ''Vay be bayağı zenginmiş bunlar baksana televizyonda almışlar.'' Sanki uzayın derinliklerinden dünyaya uzay gemisi ile yabancı bir cisim gelmiş o da bizim evin salonuna düşmüş. Komşular bir seviniyor bir seviniyor, zannedersiniz Ankara düşman işgalinden kurtulmuş, o derece. ''Size ne oluyor kardeşim televizyon geldiyse bize geldi.''
Irak'ta Suriye'de Filistin'de insanlar ölürken
Japonya'da tsunami oldu mu ya da Van'da deprem
bana ne diyemez
telefonda yardım mesajı atmanın
ya da yardım konserine gitmenin daha da ötesine geçmelidir şair
hem yüreği hem beyni ile
''Doğu Milletleri uyanacaktır.'' M.Kemal Atatürk
Sömürü ile geçen bir ömür
her zaman yaptığın şey zaten sömür babam sömür
nereye kadar sürecek bu böyle
''Şiirim gibi yaşadım.'' diyor üstat Hilmi Yavuz...
İnsan şiiri gibi yaşayabilmeli
engin olmalı yüreği denizler kadar
araştırıp bulmalı güzel insanları, ihlaslı kulları
sevgi dolu, beyin denen muhteşem radar...
Çok önemli bir kağıt parçasıdır, belgedir Kullanma Kılavuzu. Hemen hemen bütün elektronik aletlerin paketinin içinde bulunur. Ben de aldığım zaman satıcıya sorarım hep şaka olsun diye ''Kardeş bunun içinde kullanma kılavuzu var mı? '' diye... Satıcı da hemen cevap verir ''Olmaz mı ağabey içine açınca görürsün hem garanti belgesi hem de kullanma kılavuzu var.'' Ben de cevap hazır ''İyi o zaman ben de kullanmıyorum al bunu kardeşim.'' Kakara kakara kikiri kikiri gülüşmeler gelir peşinden.
Hep düşünür dururum aşağı yukarı bütün elektronik aletlerin kullanma kılavuzu var da bu insanların neden kullanma kılavuzu yok? İnsanlarında olsa kullanma kılavuzu... Günümüzde insanlar insanları kullanmıyor mu? Bazı kötü niyetli insanlar, kirli ve pis işlerine, üç kuruş menfaat ve para için bir çok masumu alet etmiyorlar mı? İnsanların Kullanma Kılavuzu olsa ve orada açıklayıcı bilgiler olsa mesela ''Bu insanın vicdanı kesinlikle satın alınamaz, bir fiyatı yoktur.'' ya da ''Rüşvet teklif etmemeniz sizin menfaatiniz icabıdır.'' başka bir örnek ''Torpil istemeyiniz bu güne kadar torpil isteyenlerin hepsinin torpiller ellerinde patlamıştır.''
''25 Şubatı 26 şubata bağlayan gece 1992 Yılında Hocalı'da Ermeniler tarafından alçakça şehit edilen tüm Azeri kardeşlerimizin aziz hatırasına saygı ve göz yaşlarıyla ruhları şâd olsun.''
Hocalının üstünde, zulüm bulutları var
Yirmialtı şubatta, dünya olmuş Türk'e dar...
İki katlı evimizin bahçesinde,
Dört beş tane meyve ağacı vardı,
O güzelim çocukluk yıllarında...
Dut, iki kayısı, bir vişne, bir de erik.
Hatırlarım ilkokulu bitirene kadar o evde oturduk...
Sonra biraz annemin soba yakmaktan bıkması,
Seyredeniniz de vardır, seyretmeyeninizde magazin programlarını, ben de ara sıra bakıyorum yalan yok, ama sadece gülmek ve kafa yapmak için. İnanın bu programlar beni Kemal Sunal ve Şener Şen filmlerinden daha çok güldürüyor. Giriş aynen şöyle bazısında''flash flash flash bayan sanatçı bilmem kim ile, şarkıcı bilmem kim büyük aşk yaşıyor''Ne büyük aşkı kardeşim, onlar Ferhat'lı Şirin'li, Leyla'lı Mecnun'lu zamanlarda kaldı, şimdikiler para pul ve çıkar ilişkisi. Siz hiçbir sanatçının gariban, sıradan biri ile aşk yaşadığını gördünüz mü?
Yine bakıyorsunuz''Bayan sanatçı filanca mütevazi evinin kapılarını sadece bizim tv'ye açtı''mütevazi dediği ev saray yavrusu, senin benim gibi insanlar, güvenliği geçip de bahçesine bile giremez, on gün önceden yazılı dilekçe vermek lazım. Eve bir bakıyorsunuz her tarafı antika resim ve heykeller ile dolu, duvarda ki o tablonun bir tanesi bir ev satın alır. Garibanlar seyretti mi bu programları ne kadar hüzünleniyorlardır kim bilir? Ben de bu programlara magazin değil de Mag-Hazin demeye karar verdim bundan sonra...
Düzeyli yarışma programlarını bir tarafa koyalım, yine bir sürü şov amaçlı, insana hiç bir katkı sağlamayan fasafiso yarışmalarda var...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!