''Leonardo kalksa gelse Floransa'da ki evini bulur.'' BASINDAN
Bizler kadar şehirlere ve tarihe ihanet eden var mı acaba diye de düşünmeden edemiyorum. Şehirler, ah o buram buram tarih ve güzellik kokan şehirler, medeniyetler... Ne yaptık biz size, ne hale getirdik cadde ve sokaklarınızı, hanlarınızı, hamamlarınızı, kervansaraylarınızı... Gökler ile kucaklaşan büyük büyük binalar sapladık şehirlerimizin kalbine... Onları gördükçe bizim de kalplerimize bir şeyler saplanır oluyor inanın ki...
Başlıkta da kullandığımız bu cümle değerli bilim adamı Psikiyatr Prof.Dr. Kemal Sayar'a ait. Can evimden vurdu beni cumartesi akşamı... O beton kuleler, mimari şaheserler belki bir çoğu, ancak insanlar acaba ne kadar mutlu, o beton yığınlarının içinde... Bir çoğumuz gibi ben de o beton yığınlarının birinde oturuyorum... Mutlu muyum? Herkes ne kadar mutluysa ben de işte o kadar mutlu sayılırım...
İki ayı geçti buraya taşınalı... Sorsanız kaç kişi ile muhatap oldunuz diye, bir ya da ikiyi geçmez, o da asansörde ya da bahçede bir merhabalaşmanın ötesinde değil maalesef... Sene de bir kere yapılan apartman toplantılarına da çoğu insan da katılmaz. Nasıl olsa yarından bir fazla yeterlidir toplanabilmek için...
Bunun en acı sonucu kalabalıklar içinde yalnızlaşmaktır... Hangi komşumuzun ne derdi var, kim bunun farkında? Ya da farkındaysa bile maddi manevi destek veren var mı? En fazla gönül okşayıcı bir kaç sözle destek veriyormuş gibi yapar ve köşemize, kalın duvarlarla çevrili kendi şatomuza çekiliriz... Şatomuz ve kalın duvarlar mecazi anlamda tabi ki...
Hep düşünmüşümdür, Erkekler Günü diye bir gün niye yok da Kadınlar Günü var diye. Kadınlar biyolojik olarak, vücut yapısı olarak erkeklerden daha zayıf olduğu için, böyle bir günü erkekler kadınlara uygun görmüş olabilir. Sesli düşünüyorum sadece. Belki de Kadınlar Günü erkeklerce, sene de bir gün de olsa kadınlarımızı hatırlamak, onore etmek için ortaya çıkartılmış bir gün. Tabi ki kapitalizmin de çarkları dönecek aynı zamanda, tıpkı Sevgililer Gününde, Babalar Gününde, Anneler Gününde olduğu gibi...
Her zaman el üstünde tutulması gereken bir varlık iken, bilinçsiz, duyarsız, hoş görüsüz, kaba saba erkekler tarafından sürekli hor görülmüş, sürekli aşağılanmaya çalışılmış, çocuk makinesi olarak görülmüş bir varlığın adı kadın. Oysa ki o erkekleri de dünyaya getiren bir ana, bir kadın en nihayetinde... Neden ayırım yapıyoruz ki? Ne kazandırıyor bize, kadınlara ayrımcılık yapmak?
Coşkumuzu diri tutan, insanlara selam olsun
Selam olsun kurda kuşa, seven gönle selam olsun...
Bir bakışla yürek delen, yüksek değil alçak gelen
Yüreğinde ki sevgiyi düşünmeden bana veren...
Gittin yine gülerek,arkana da bakmadan,
Mardin,Hopa,Siverek,kafana da takmadan...
Sen benim öğretmenim;kutsal görev senin ki,
Huzur içinde evim,ne zaman devrildin ki...
Sen beyaz rahmet
Öptün dudaklarımdan, yanaklarımdan.
Saçıma düşme bari
Saçlarımda yeteri kadar kar var.
Ne kadar sevdik biz seni
Bazen zamansızca gelsende, yürekler olmasın dar...
Gözlerin kan çanağı, ağlamışsın yine bak,
Senin yurdun üstünde, oyunlar çok bir bilsen.
Sen bu gün rozet değil, göğsüne yurdunu tak,
Anaların gözyaşı, akmasın gelip silsen...
Senin yurdun üstünde,oyunlar çok bir bilsen,
Kalbimi kanatırken terk edip gidişlerin,
Peşinden baktım durdum,her gün yenilmişlerin.
Anlamak çok zor idi onların durumunu,
Pencereden bakıp da okşadım gururumu.
Bizim mesleğimiz her ne kadar ayakkabıcılık olsa da ilk önce o cümleyi kuruyoruz sordular mı mesleğin ne diye... ''Serbest Meslek'' efendim... Yani muzur ve işgüzar birisi de tutup size ''Ne kadar serbest bu sizin meslek?'' diye size takılırsa hiç aldırış etmeyin... Ayakkabıcılık iş kolunda faaliyet gösteren mütevazi bir güççücük işletme işte bizimkisi...
Sabaha erkenden açarız dükkanımızı, anahtarla değil, diye bir cümle kurduğum zaman, hemen aklınıza takılmıştır, herkes anahtarla açıyor da bunlar acaba ne ile açıyorlar uzaktan kumandaları mı var yoksa? Yok efendim yok, anahtarla açıyoruz illaki de ondan önce besmele ile açıyoruz, anahtar sonra ki iş a benim canlarım...
Her meslekte olduğu gibi bizim meslekte de sevilen tipler olduğu gibi sevilmeyen tiplerde var haliyle... Bir çok işletme iki üç kişi ortağı ile faaliyette... Haliyle istedikleri zaman ortaklarına bırakıp da bir yerlere gidebiliyorlar arkadaşlar... Biz de öyleyiz, iki ortak, iki kardeş...
Allah, bu namus, haysiyet ve şeref yoksunlarına biraz akıl fikir, biraz vicdan versin. Elazığ yıkılmış, yerle bir olmuş. Bu akıl ve izan yoksunu, yaratıklar ki ben onlara zaten insanda diyemiyorum, sosyal medya da yok Elazığlılar şöyleymiş, böyleymiş diye, hemşehrilerimize türlü iftiralar, türlü sapıklıklar ile saldırıyorlar.
İnsan işte bu, zaman zaman eşrefi mahlukat olurken zaman zaman da efseli safilin seviyesine aşağıların en aşağısı makamına düşüyor. Nasıl bir insan, nasıl bir varlık bu yaratıklar? İnsan ekmeğini yediği, suyunu içtiği, meslek sahibi, çoluk çocuk sahibi olduğu ve halen yaşadığı ülkeye karşı bu kadar duyarsız olabilir mi? Oluyormuş demek ki...
Yazıklar olsun! Millet olarak artık bu tipleri iyice dışlamalı ve yalnızlığa mahkum etmeliyiz. Bu topraklarda yaşamaktan haz duymuyorlarsa, acılarımıza ortak olmaya, sevinçlerimizi paylaşmaya, bizim ile ağlayıp bizim ile gülmeye gelmiyorlarsa, kendileri bilir. İstedikleri ülkeye defolup gidebilirler, arkalarından el sallamayacağımızıda mutlaka bilsinler...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!