Yok, yok öyle cümle kurduğumuza bakmayın, kimselere çamur atmadık bu güne kadar, bundan sonrada atmayız, onun için izi mizi de kalmaz, merak buyurmayın. Ha gelelim trip meselesine... Bu zamanda çok trip atıyor da millet birbirine... Artık niye atıyorlar dertleri ne, amaçları ne trip atarken. Tavır yapmak olarak da geçiyor muhtelif sözlüklerde...
Bana mı trip atıyorsunuz siz de? Ben de atarım zaman zaman trip yani tavır koyarım, koymak da lazım. Kimlere ama? Kim trip yemeye meraklıysa, yolla ona gitsin. Yok, almak istemiyor mu triplerini, o zaman biraz ucuza vereceksin trip bu, yere ve zamana göre fiyatı değişir...
Atılan tripler veya sizin attığınız tripler ne kadar rahatlatıyor bu da çok önemli... Yok eğer size trip atılınca hemen sıkıntıya düşüp de bunalıma filan giriyorsanız, hemen gidin bir Tripolog Doktora görünün, derim. Amaaaan, ne diyorum yahu ben? Tripoloji Diye bir bilim mi var? Tripolog diye bir doktor mu var? Triplere psikologlar ve psikiyatrlar bakar... Artık nasıl bakarlar, onu bilemem? Çocukluğunuza mı inerler, yoksa gençliğinize mi çıkarlar, orası belli olmaz...
Sana küçük Muhammed, ismini takmışlardı
Çanakkale bir sevda, gönlümüzde ki hüzün.
Ezip geçeceklerken, ardından bakmışlardı
Adı Mehmetçik onun, yüreğini siz çözün..
Bir şeyi unuttun sen, mağrur Amiral Çörçil
''Çanakkale şehit ve gazilerinin aziz hatırasına saygıyla ruhları şad olsun.''
Aç gözünü Müslüman, Çanakkale mahşeri
Mermilerde yok vicdan, yağar üçer beşeri
''Çanakkale şehit ve gazilerinin aziz hatırasına saygı ve gözyaşlarıyla ruhları şad mekânları cennet olsun.''
Bu destanı yazmaya, kalem ve bilek yetmez
Birazda yürek lazım, bu destan asla bitmez...
Bu gün de geçmedi Sarı Baba buralardan
bastonuna dayana dayana
hasta mı ne
eski kabadayılardan da şimdi bir deri bir kemik
takılırım ara ara
''Eski yediğin hurmalar şimdi başka bir taraflarını tırmalar.'' diye
''Can sıkıntısı dünyaya tembellik ile birlikte gelmiştir.'' La Bruyere
Ulan can sıkıntısı
canı çıkasıca ocağı batasıca
ben seni hiç kaale almadım diye bunları yapıyorsun bana
Çat Kapı bir sevdamız olsun
aç yüreğini bir selam ya da nasılsına
çat kapı sevelim mesela...
Siz de hayatınızın bir döneminde içtiğiniz çaylara mutlaka bisküvi batırmışsınızdır. Tabi bu işin önemli bir iş olduğu, hayat memat meselesi olduğunu da mutlaka bilirsiniz. Öyle her bisküvi, her çaya batırılmadığı gibi, çeşit çeşit bisküvilerde farklı şekillerde çaylara batırılır...
Tarihte ki ilk çaya bisküvi batırma olayı 17. Yüzyılda Fransa Kraliçesi 86. Mariya Frantuaret ki ’’85. Mariya Frantuaeretten bir sonraki Mariyadır,’’ zamanında olmuştur tarih kitaplarının kaydettiğine göre... Halk ekonomik sıkıntılardan ayaklanmış ’’Ey kraliçe ekmek bulamıyoruz ekmek bulamıyoruz, halk ekmek fabrikaları da grevde ne yapacağız?’’ deyince, Kraliçe de ’’Ekmek bulamıyorsanız ben de bulamıyorum büskevit filan yiyin hatta kremalıları daha da güzel.’’ diyerek halkını dizginlemeye çalışmıştır...
Çaya bisküviyi batırmadan önce, bisküviyi canım cicim bisküvi diye de sevmelisiniz. Ne de olsa çayın içine girdiği zaman hayli yumuşayacağından, bir an da şoka girmemesi lazım bisküvinin. Çayın içinden çıkardığınız zamanda bekletmeden yemelisiniz...
Çay bu güzelde demlendi mi, ne güzel höpürdetilir, sabah, öğle, ikindi ya da akşam vakitlerinde... Alakaya Çay Demle, diye takılırlar bazı zaman eş dost arkadaşlarınız, ağzınızdan değişik bir cümle çıktığında... Alakaya çay demlenmez, dostluğa, arkadaşlığa, muhabbete çay demlenir... Burada bir kelalaka var gördüğünüz gibi...
Çayı demlerken, çaya çok kaba ve haşin davranmamaya gayret gösterin. Ne mülayim bir bitkidir bu çay. Önce alttan suyu koyar ısıtırsınız, ısıtırsınız gıkı bile çıkmaz. Sonrada o ısınan, kaynayan suyu çayın üzerine boca edersiniz yine gıkı çıkmaz... Biri gelse de sizin üstünüze bırak kaynayan suyu, normal su dökse fıttırırsınız adeta, dövmeye bile kalkarsınız adamı...
Çayın altında ki demlikte suyu ısıtırken fazla lafa dalmayın eşiniz dostunuz ile su kaynar kaynar sonra buhar olur bir de demliği yakar, demlikten de olursunuz... Yanınızda ki arkadaşınız da size ''Suyun Isındı.'' diye bir espri yapmaya kalkarsa ona da aldırmayın, çay içindir o da mutlaka...
Siz de sever misiniz çay içmeyi? Ben bayılırım, çaysız duramam. Eskiden şekerli içerdim, bir ya da iki şeker atardım, tın tın karıştırırdım, sonra da hüüüüüp diye mideye doğru seyahatine izin verirdim. Şimdilerde epey uzun bir zamandır, şekersiz çay içiyorum. Dolayısıyla, benim kullandığım kaşıklarda emekli oldular...
Geçen mutfakta ki kaşıklar aralarında konuşuyorken şahit oldum. Birisi ’’Yahu bu Ahmet ağabey epeydir bizi eline almıyor, eskiden ne güzel onun bardağına girer şıkır şıkır sesler çıkartırdık, müşterilere de ikram ederlerdi, onlar da kaşıkları şakırdatırdı, ne güzel olurdu, bize de onlara da müzik gibi gelirdi.’’
’’Ha bir de bu Erzurumlulardan sıkıntıdayız.’’ diyor kaşıklar, onlarda kıtlama çay içtikleri için, çay kaşığı kullanmıyorlarmış. İyi de yeni değil ki bu asırlardır kıtlama çay içer bu Erzurumlular, adamların huyunu suyunu değiştirecek halimiz yok ya...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!