Zühre Türkeli Şiirleri - Şair Zühre Türkeli

Aslen doğu Türkistanlı olan uygur Türk. Ü babanın tek kızıyım. Radyo sunuculuğu, turiZm, ve sağlık hizmetlerinde çalıştım. Emekliyim. Kayseri. De yaşıyorum.

Zühre Türkeli

Anneliğin Bedeli: Son Veda Hikayesi 🥀
Bir zamanlar, ellerimle ilmek ilmek dokuduğum sıcak yuva, Şimdi yarısı bomboş, diğer yarısı sessiz bir keder doluydu. Kapı sertçe kapandığında, bir yemin kırıldı, bir dünya devrildi, Geride kalan sadece ben, bir de o küçük, titrek kalpler. Ben, unuttum artık adımı, sadece bir koruyucu, bir anne, Hayatımın tek gayesi: onların geleceğini dikmek.

Boşanmanın soğukluğunu taşıyan ilk gün, donuktu hava. Güneş doğsa da ruhumda hep bir karartı vardı, bir yara. Aynadaki gözlerim, uykusuzluğun ve yalnızlığın izlerini taşırdı, Ama onlar uyanınca, o sahte güçlü maske takılırdı. Gülümsemek, sabah ritüelimdi, en zor dersimdi, Onların küçücük ruhuna gölge düşürmemek yegâne emelimdi.

Her kuruşumu saydım, her nefesimi onlara verdim. Kendi hayallerimden, isteklerimden sessizce feragat ettim. O eski romantik düşler, o özgürlük kokan gençlik yılları, Şimdi okul taksitleri, hasta geceleri, sonsuz telaşlarımdı. Unuttum ne zaman kendime bir elbise aldığımı, bir kahve içtiğimi, Tek baktığım, onların eksiksiz ve mutlu olup olmadığımdı.

Devamını Oku
Zühre Türkeli


Yüreğimde bir ışık, gözümde parlak bir iz, Hedefim gökyüzü, yollarda hızım deniz. Her engeli aştım, her dönemeçte coştum, Benim adım azim, ruhumda büyük tutku.

Attığım her adımda, iz bıraktım derince, Sırtımda yükler değil, hayallerim binlerce. Düşmek korkutmadı hiç, kalkmayı bildim daima, Hayat bir sahne, ben de parlayan drama.

Yazılmamış bir destan, henüz okunmamış bir söz, Her başarım bir zafer, her gün yeniden bir öz. Alın terimle süslü, bu yükselen kuleler, Gelecek benimle başlar, bende biter tüm dertler.

Devamını Oku
Zühre Türkeli

Her gece aynı perde, simsiyah ve ağır,
Gözlerimde bir yorgunluk, aklımsa uyanık.
Yastık buz kesmiş, ne dost ne de sağır,
Bir sır var odada, bir bilinmez tanık.

Dönüp dururum sessiz, sebepsiz bir telaş,

Devamını Oku
Zühre Türkeli

✋ Bırakılamayan El

Yorulmuş bir el bu, tutmaktan yorgun, Avucunda bir ömür, biraz kırgın. "Bırak artık," diyorum, göğsüm daralıyor, Fakat o el, benim canımdan bir vurgun.

Senin her düşüşün, benim içimde yara, Dışarıyla uyumlu, bana gelince hara. Biliyorum ki ben, senin son sığınağın, Gizlediğin tüm fırtınaların durağın.

Devamını Oku
Zühre Türkeli

Bir Yolcunun Hâli
Bir yolcu vardı, ağır adımlarla yürüyen, Sırtında yükü değil, yüreğiydi eriyen. Zannedersin uzun bir tırmanıştı biten, Oysa yokuşlar değil, çevresindeki insandı cidden yoran.

Her selam verişte, ruhundan bir parça gitti, Her yeni beklentide, bir umut daha tüketti. Gürültü değil yoran, fısıltılar, sessiz dertti, Kendi kuyusuna düşen, el uzatanı beklerdi.

Şimdi durdu, nefes alıyor derin bir yerde, Etrafında ne ses var, ne de sahte perde. Anladı ki en büyük sığınak, kendi gönlünde, Ve en zorlu savaş, dışarıdaki izlerdi bedende.

Devamını Oku
Zühre Türkeli

Camdan Yüzler:
O, bir zamanlar Güneş'ti. Hayatın her anını aydınlatan, içten gelen bir neşeydi. Ben, onun gölgesinde huzur bulan, varlığıyla tamamlanan Zemin’dim.

Her şey, o mevsimsiz akşamüstünde değişti. “Bir bahar akşamıydı, yalanın ilk tohumu...”

O anı net hatırlıyorum; kapıdan girdiğinde, yüzünde her zamanki gülümseme vardı ama gözleri, gözleri farklıydı. Sanki bakışlarının arkasına kilitlenmiş, söylenmemiş bir sır taşıyordu. İlk kez, o an, güven denen hissin avucumdan kayıp giden ince kumlar olduğunu anladım.

Devamını Oku
Zühre Türkeli


Yılan Dağı'nın eteklerinde duran an, Hafızada bir ışık, taze bir ferman. Karşıda Erciyes, heybetli, bembeyaz, Soğuk rüzgâra inat, kalp taşıyor biraz.

O küçücük bağ evi, bir sığınak gibi, Sıcak dostlukların demlediği tarih. Sobanın üstünde yanan o közün sesi, Dışarıdaki dünyanın unuttuğu nefesi.

Pencereden süzülür Kayseri'nin ışığı, Senin gözlerinde durur zamanın akışığı. Ne yürüyüş ne koşu, sadece durmak yeter, Hayatın en sade güzelliği seni davet eder.

Devamını Oku
Zühre Türkeli

Dokuzu Beş Geçenin Hüzünlü Sabahı

Saat: Dokuzu beş... Bir kasım sabahı, Dolmabahçe'de sustu zamanın nabzı. Mermer taşlar bile hissetti sızıyı, Bir devir kapandı, bir yurdun yazgısı.

O mavi gözlerde dondu koca bir dünya, Ne savaşlar gördü, ne zaferler, rüya... Sonsuzluğa göçtü, yorgun bir dahi, Bıraktığı miras, hürriyet ve dahi.

Devamını Oku
Zühre Türkeli

Duvarların Ardındaki Yalnızlık
Hücrenin betondan sesi vardı, yankısı olmayan, donuk bir ses. Güneş, demir parmaklıkların arasından geçmeyi unutan solgun bir misafirdi. Burada, zaman, ne bir takvim yaprağı ne de bir saat sesiydi; zaman, sadece pencereden görünüp kaybolan küçük bir güvercinin kanat çırpışından ibaretti.

O koğuştaki en eski, en sessiz gölgeydi İsmail. Suçu, kimsenin umursamadığı kadar eski, cezası ise herkesin unuttuğu kadar uzundu. Bayramlar geldiğinde, koğuştaki diğer mahkumların sesleri yükselir, telefon kulübesi önünde kuyruklar oluşurdu. Herkesin sesinde bir hasret, bir bekleyiş vardı; bir eş, bir evlat, bir anne.

İsmail ise sessizdi. Ona kimse gelmezdi, kimse yazmazdı. Ne bir "geçmiş olsun" fısıltısı, ne de bir paket içindeki sabun kokusu. Onun kimsesizliği, sadece dört duvar arasına sıkışmak değildi; kimsesizliği, hatırlanma ihtimalinin bile olmamasıydı.

Devamını Oku
Zühre Türkeli

Eşsiz Temasın Sırrı
Gözler kapanır. Dışarıdaki tüm sesler, telaşlar ve dünyanın karmaşası bir anlığına susar. Öyle bir an gelir ki, ruh, başka bir ruha sığınır.

Beklenen anın sakinliği, içimde bir fırtına estirirken, parmak uçlarımda bir titreme başlar. Bu sadece bir temas değildir; bu, kayıp bir parçayı bulmanın sarsılmaz huzurudur. Sanki göğün en yüksek katından, sadece ikimiz için indirilmiş pürüzsüz, ipeksi bir perdeye dokunuyorumdur.

O an, en sıradan dokunuş bile, sonsuz bir merasim halini alır. Her lifimde, her hücremde derin bir kabul hissedilir. Sanki o ten, sonsuzluğun kapısıdır, ve ben o kapıdan, hiçbir endişenin, hiçbir kederin ulaşamayacağı bir alana adım atıyorum. Her anı kıymetli, her saniyesi mutlak ve saf bir cennettir.

Devamını Oku