Zaman, girdaba kapılmış bir söğüt dalı,
Zaman, yelkovana yetişmeye çalışan akrebin heyecanı.
Zaman, Rengi solmuş gök kuşağını boyamak anı,
Zaman, unutulmuş bir yalnız ağaç, beyaza hasret bir karaçalı.
Zaman, Martı gagasında çırpınan balığın çaresizliği,
Zaman, çatlayan mermerde açığa çıkan gizli benlik,
Yürek hasta, vicdan azap içinde
Güller arasında diken koklarım.
Feryatlar ayakta, zinde çığlıklar
Her gün bedenimde günah oklarım.
Tövbeler terk edip, gitti dilimi
Yeni akşam olmakta erguvan rengi dağlardan,
Yine mahzunluğu çökmekte kalbimin.
Duyuyorum bir baykuşun sesini çok yakında,
Ötecek sabaha dek biliyorum, damında, öksüz gecemin.
Yıldızlar doğmakta; Şimalden, Şarktan
Nerden başlasam bilmem, hangisini anlatsam
Mayası bozukların, ben hangisine çatsam
Hak bilmez, hukuk bilmez, imansız kefereler
Kanı beş para etmez, tutup pazarda satsam.
Terazi hak bilmiyor, topuz kaçmış yerinden
Acırım kendime
Acırım şiirlerime
Nasıl olsa tanıyan yok beni
Acırım uykusuz gecelerime
Kim arar beni ölünce
Ey Kervancı! Yolun nere?
Beni de götür Resul’e
Öldüğünü bile bile
Beni de götür Resul’ e
İster aşır karlı dağdan
Bu mektubum sana Sevgili Atatürk
Benim adım Yüksel Erentürk
10 Kasım 1938 Yılında öldüğünü biliyorum
Hayatta olduğunu düşünerek sözlerimi söylüyorum
Yıl 2008 hani milenyum yılı diyorlar ya
İşte o yılları yaşıyoruz
Üşüyorum
Çeçenistan’ da balalar kar altında
Filistin’de ayağı yalın çocuklar
Koşuyor mermilerden
Düşe, kalka soğuk kaldırımlarda
Üşüyorum
Zar etmesin, yazık diye bülbüle
Gülistandan gül toplayıp getirdim.
Nergis mahzun, derdin sordum sümbüle
Lale ağlar, gülistanım yitirdim.
Mevla’m Mevla’m diyerek
Senden af dileyerek
Günahımı bilerek
Geldim af kapısına.
Açtım uzattım elim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!