O Asrı saadet ki, ne mübarek bir asır,
Sana inanmayanlar, keşke bunu bilseydi.
Taif’ de atılan taş, sana değil Ya Resul,
Ne olurdu bir kere, keşke bana değseydi.
Bittiği yerde başlar gurbetin tozlu yolu
İsterse pişman olsun giden meçhul yolcular
Tirşe rengi bulutlar, erguvan rengi dağlar
Aşan güne baş eğer, kızıl rengi gruplar.
Gün battı, yolcu gitti süliet oldu dağlar
Yağmurlu gecelerde hep seni hatırlarım,
Dökülen göz yaşımla ıslaktır satırlarım.
Ve şimdi gidiyorsun, mahzun ve boynu bükük,
Şu yaralı kalbimle öksüzdür göz yaşlarım.
Yağmurlu gecelerde tarumar bahçeleri,
Ne gördüm mahkemede bir kadıyı,
Ne gördüm gök yüzünde süpürge ile gezen cadıyı,
Bir hayal peşinde geçti ömrüm Dünyada,
Rüyamda haramiler çaldı, uçan halıyı.
Bana mutluluğun resmini çizer misin dedi
Buharı tüten bir tas çorba dedim
Bizim evde sıcak çorba pişmez
Komşular getirir çoğu zaman
O da zaten soğumuştur, vaktinde gelmez.
Benim çocukluğumda yeşil’ e boyanmış Dünya vardı.
Gökyüzü alabildiğine mavi tonda,
Yağan kar kıskanırdı, bulutların beyazlığını,
Sonbahar haricinde dökülmezdi yapraklar,
Benim çocukluğumda kuşlar özgür,
Av mevsimi haricinde vurulmazdı.
Boş kaldı bugün sokaklar,
İnledi, inledi kaldırım taşları
Kondu musalla taşına garip naaşı,
Aktı minarelerden göz yaşları.
Ne gezmiş oldu bu yollarda,
Düşünmüyor değilim,
Geçmiyor değil aklımdan,
Anlıkta olsa içimden geçenler,
Yeni bir Dünya ile uyansam yatağımdan.
Çocukların taşladığı anda koşarken,
Ayağım takılıp düşsem kaldırımdan.
Oburluktan ölür mü insan
Güldürmeyin
Anlımdan vurun
Ah dersem namerdim
Yeter ki
Kara Afrika’da
Eğer bir gün ölürsem gurbette,
O zaman dağılır başımdaki kahır bulutları,
Eğer bir gün ölürsem gurbette,
O zaman kırılır içimdeki sıla umutları.
Eğer bir gün ölürsem gurbette,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!