31 Mart 1979 tarihinde Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde doğdum. İlk ve orta öğrenimi Ergani'de tamamladım. 18 yaşında Ankara'da bir kamu kuruluşuna atanarak çalışma hayatına başladım. Bu süreçte Dicle Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi lisans programlarından mezun oldum.Çeşitli illerde görev yaptım. Halen kamu kuruluşunda görevime devam etmekteyim. Sosyal medyada şiirleri yorumluyordum ve şiir yazmaya başladım geniş bir okuyucu kitlesine çok kısa sürede 40 bine yakın takipçiye ulaştım Özellikle Yusuf Hayaloğlu'nun şiirlerine ola ...
Kime ulaşacağını, hangi rüzgarın kollarına düşeceğini bilmediğim sevgiliye, yokluğunda yok olan varlığıma...
Bugün yine bir nefes aldım, ama ciğerlerime dolan sadece acı oldu. Hani derler ya, "İnsan hayatta kaç defa ölür?" Ben seni kaybettiğim günden beri, her şafakta yeniden ölüyorum. Ruhum bedenimden çoktan ayrıldı sanki, geriye sadece tarifsiz bir sızıyla atan bir kalp, o da artık bir enkaz. Bir defa toprağa giren ölür, oysa ben bu aşkın azabıyla kaç kez öldüm, kaç kez dirildim sensizliğin kahredici karanlığında, sayısını unuttum. Her diriliş, ruhuma yeni bir işkenceydi, çünkü biliyordum; sen yoktun, olmayacaktın.
Aşk dediğin buymuş demek... İnsanı deli divane eden, aklını başından alan, sonra da kimsesiz bir enkaz bırakan bir felaketmiş. Ben şimdi o felaketin tam ortasındayım. Elimden tutan yok, gidecek bir yönüm yok, sığınacak bir limanım yok. Şimdi tüm yollar labirent oldu, kayboluşa açıldı. Hangi dağlara vurayım başımı, hangi taşlara haykırayım bu derdi bilemiyorum. Her yanım buz kesmiş, içim ise kor.
O kara haber sineme ulaştı gün, yıkıldım birden
Bir volkan patladı içimde, yaktı yüreğimi derinden
Yok artık baban dediler, göç eyledi bu diyarda,
Yetişemedim babam cenazene, kahroldum o anda.
O son nefesinde yanında olamadım babam
Sırtımı yasladım o kardaş bildiklerime...
Nasıl da yanıldım, düştüm bir ah ile...
Kaldım ortada bir başıma, çaresizce...
Yüreğimi yaktılar, bu zalim insanlar...
Ey felek, neydi bu başıma gelen kara yazım?
Yıl olmuş 2025, dünya kaynayan kazan,
Öfke nizam olmuş, kinle dolmuş her bir an.
Her köşede yankılanan bir acı feryat,
"Vur!" diyorlar, "Kır!" diyorlar, kalmamış bir iç rahat.
Gözler kararmış, suskun kalmış vicdan sesi,
"Öl!" diyorlar, "Kes!" diyorlar, korkunç bir oyunun hevesi.
Hele bakın, ha bu garip halime,
Amed’den gayrı yerler dar gelir bana.
Hevsel’in bağları, Dicle’nin suları,
Nerdesiniz, yakıyor ciğerimi?
Surlar’ın burçları, ulu camisi,
Annem,
Güzel annem, neden gittin benden?
Neden bıraktın beni, bu soğuk yerde?
Bak, çiçekler getirdim sana, hem de en güzelinden,
Ama sen yoksun, koklayacak, sevecek beni.
Yıllar geçmişti gurbet ellerde. Memleket hasreti, anne özlemiyle yoğrulmuştu yüreği. Her gece, annesinin sıcak gülüşünü hayal eder, kavuşacakları günü iple çekerdi. "Az kaldı anne," diye fısıldardı yıldızlara, "az kaldı, geliyorum."
Günler, haftalar, aylar geçti. Sonunda, o beklenen gün geldi. Annesine kavuşacaktı. Yılların hasreti dinecekti. Otobüsün camından memleketini seyrederken, gözleri doluyordu. "Anne," diye mırıldandı, "geliyorum anne."
Otobüs, memleketinin girişinde durdu. Emin, koşar adımlarla evine doğru koştu. Kapıyı çaldı, annesinin sesini duymayı bekledi. Ama kapıyı açan olmadı.
Ey Nebi, ey Resul, sensin gönlümün sultanı,
Aşkınla yandı kalbim, ey şefkat ummanı.
Senin nurunla aydınlandı, bu karanlık dünya,
Sensiz geçen her an, sanki bir zindan bana.
Senin sünnetinle yaşar, senin yolunda yürürüm,
Bu gece kendime kızıp dururum,
Aynada o kırık yüzü yumruklarım.
Ne diye verdim ben bu yüreği?
Ne diye serdim yollarına kendimi?
Sahi, neden sevdim seni bu kadar?
Bile bile yanmak mıydı aşkın bedeli?
Bana aşk nedir dediler? Aşkı anlat dediler
Aşk, bir rüzgar gibi eser yürekte ansızın,
Bazen fırtına koparır, yıkar tüm benliğimi.
Aşk, bir mucizeymiş, dönüştüren her anı,
Bir bakış, bir söz, bambaşka yapar her halimi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!