Hiç, sevdâ çekmemiş olsaydı mızrap
Böyle inler miydi udun telleri?
Bülbül çekedursun bunca ızdırap;
Dalında dökülür o güz gülleri...
Bülbülün gözyaşı, gülün alında
Dev dalgalardan yılmış bir gemi gibi başınız
Sakin ve huzurlu bir liman bulurdu göğsümde,
Elleriniz, ateş kesilirdi ellerimin içinde.
Gözlerim dalıp giderken yosun rengi gözlerinizin derinlerine,
Ben, şiirler söylerdim eylül akşamlarından, güz güllerinden.
Bir mahzun duruşunuz olurdu,
Günaydın, karanlık güneş,
Günaydın, gökyüzünü saran hüzün bulutları,
Günaydın, daha yere düşmeden kirlenen kar,
Günaydın, hasret kaldığım cemreler...
Günaydın, bin yıllık topraklarımda filizlenen hain sürgünler,
Solgun yüzümde asılmış durur sahte bir tebessüm,
Kuru bir güz yaprağı gibi sapsarı, cansız
Ve yağı tükenmiş kandiller gibi bakar gözlerim...
Şaşkın beynimde bağdaş kurmuş günahlar
-ki elâ gözlerinden kalma hatıralardır hepsi-,
Sırtımda küfeler dolusu uyunmamış geceler
Nerdesiniz, altımda şaha kalkan tahta at,
Okula başladığım günki yazı defterim?
Babamın gözlerinden bana bakan ümitler,
Saçlarımda dolaşan annemin sıcak eli,
Şimdi yanaklarımda bir damla yaz yağmuru,
Ayaklarmın dibinde hepsi bir hüzün seli....
Özgür kuşlar gibiydik; istediğiniz her yere uçabilirsiniz dediler
-fakat sadece dar ve karanlık bir kafesin içinde-
Ve istediğiniz her yere konup şarkılar söyleyebilirsiniz dediler
-fakat, kafeste sadece ökseler ve kuşkonmazlar vardı...-
..............................
Sabahımdın, günüm başlardı gelişinle,
Güneş doğardı içime, taa uzaktan bembeyaz bir gülüşünle...
Sonra, uzatırdın elini;
Cemreler dökülürdü ellerinden,
Ellerime hayat akardı, cansuyum akardı,
Aşkı coşturan ateşi, hep ellerin yakardı.
Gurbet; neyden bir uzun nefes,
Her günbatışında hasret; turuncu ufuktur
Ve bir yaprak ucunda titreyen damladır yüreğim...
Yangınlarımı söndüren yağmurdu dudakların,
Dindi...
Her kanun taksimi; İstanbul
İstanbul, İstanbul gibiydı o zamanlar;
Gökyüzü mavi, deniz maviydi,
İnsanlar, İstanbullu gibiydi.
Fıstık çamlı koruları, cumbalı konakları,
Sakaların, yoğurtçuların çıngırakları,
Yağlı boyalı görkemli köşkleri, dut ağaçlı sokakları,
Bir zâlim sevdâydı, boynumu büktü,
Taş gibi, kor gibi içime çöktü,
Yüreğime hüzün sağnağı döktü,
Yaş olup, gözüme dolduğu zaman.
Umudu, gönlüme gömdüm, sakladım,
Hoşgörüsü ,pınarlar gibi akar şiirin duvağından ;uçar bir kızın sinesine konar ,bir oğlan gülümser göğsünde, göğün kuşağından rengarenk sevgiler diziliverir boynuna insanın, Ünal babacığımın dokunuşlarından.Sabah eğilir, suyun çehresinden öper, inci tanesi gibi yaşlar sıralanır gözlerinden güle mera ...
'Öyle bir sen ol ki içimde, içinde hep ben olayım.'.. (*)
Tek bir mısra, satırlara bedeldi. güçlü kaleminizi ve yüreğinizi kutluyorum Sayın Ünal bey
herkese göre bir şiir olmuş... :) :) :) :) :