1940 lı yıllar;
Bir yanda Avrupa; gerçek bir kan çorbası,
Diğer yanda insancıl (!) Amerika ve Atom Bombası...
Dışarıda; tarihin en büyük insanlık vahşeti,
İçeride; ekmekle şekere karne, yağda karaborsa dehşeti.
Onlar yaralı ve yorgun, biz sağ ve salimiz; bu büyük fark,
... 'Pazıl'ın parçaları gibidir tüm anılar
Birleşince, ortaya bütün bir yaşam çıkar'
Yerleşirler beynimizde, yüreğimizde
Ve onları her özlediğimizde
Beliriverirler bir anda
Bana bir masal söyle,
İçinde sevdâ olsun;
Sevdâda biz olalım,
Sonunda vuslat olsun.
Bana bir şarkı söyle,
Bir zamanlar, bizim de delirmişti kanımız;
Bir sevda nöbetiydi, kendimizden geçerdik.
Âvâre kuşlar gibi, kaygısız ve sorumsuz,
İstanbul kazan, biz kepçe
Dolaşır dururduk güz yağmurlarında, elele;
Saçlarımız -ıslak- düşerdi yüzümüze,
Saçına solacak çiçekler takmam,
Sevgimden bir çelenk örmek isterim.
İnan ki, gözünün rengine bakmam,
Gözünde, kendimi görmek isterim.
Ellerimi yakan kor ellerini,
Kandil kandil yıldızlar kıpırdar gözlerinde,
Bir yanar, bir söner,
Sanırım; mevsimler döner...
Bazen, umut rengine döner gözlerinde yıldızlar,
Bahar gibi bakarsın.
Unutmam mümkün değil o içten gülüşünü,
Bazen hüzünlenerek boynunu büküşünü,
Öptüğüm ellerinden cemreler döküşünü...
...........Gönlüm hicranı yaşar şimdi yalnız başına
...........Dayanabildiğince zamanın akışına...
Ağarmış saçlarım mı, mevsimler mi günahkâr;
Seni hep ilk baharlar, beni kışlar kucaklar?
'Aşk çağım geçti' derken, tattım kara sevdâyı
Düşlerimde yalnız sen, gözümde gözlerin var.
Şimdi bütün duygular, bende hep hüznün dengi,
Bir akşam yemeğinde;
Omuzları açık bırakan, bordo kadifeden bir bluz, aynı renk bir ruj, göğüs dekoltesinin ortasında parlak taşlarla bezeli bir broş ve gözlerinin rengini, yüreklere işleyen bi makyaj, karlı yamaçlara akseden bir gün batışı gibi
bembeyaz omuzlara dökülmüş kıpkızıl saçlar...
Paha biçilemiyen Kaşıkçı Elması gibidir kadın...
Bir sabah kahvaltısında;
İnandığım doğrularım var;
Eğilip bükülsem de,
Onları eğmem sonuna kadar.
Onlarla kazanmışım,
Onlarla kaybetmişim,
Yenmişim, yenilmişim
Hoşgörüsü ,pınarlar gibi akar şiirin duvağından ;uçar bir kızın sinesine konar ,bir oğlan gülümser göğsünde, göğün kuşağından rengarenk sevgiler diziliverir boynuna insanın, Ünal babacığımın dokunuşlarından.Sabah eğilir, suyun çehresinden öper, inci tanesi gibi yaşlar sıralanır gözlerinden güle mera ...
'Öyle bir sen ol ki içimde, içinde hep ben olayım.'.. (*)
Tek bir mısra, satırlara bedeldi. güçlü kaleminizi ve yüreğinizi kutluyorum Sayın Ünal bey
herkese göre bir şiir olmuş... :) :) :) :) :