Bak, pespembe bulutlar serdim ayaklarına,
Çıkalım, yükselelim göğün yücelerine
Bir pembe gülüş gelsin mahzun dudaklarına,
Ayışığı olalım sevdâ gecelerine...
Şarkılar söyle bana, kollarımda yatarken
Ne zaman daralsa içim, kapkara bulutlar dolsa ufkuma,
Dudaklarını düşünürüm, pembeye döner tüm bulutlar.
Huzurla dolarım.
Bazen, zemheride hissederim kendimi, üşür, titrerim,
Ellerini özlerim o zaman;
Ellerin dolaşır damarlarımda, sıcacık,
ŞAİRİN TÜKENİŞİ
Yıllar, hep gerçeklere sürdü, karaya vurdum,
Hayâl denizlerimde artık yüzemiyorum.
Öylesine kördüğüm tatsız tuzsuz duygular,
Yüreğimden bir türlü, aşkı süzemiyorum.
Alev alev kızıl saçlar, yakar gönlü, kül eyler,
Bir savrulur işve ile, tüm ufkumu al eyler,
Hele bir de, yanaklardan kandil kandil dökülür,
Ak gerdana, omuzlara kızıl ipek şal eyler.
Kâh kâkülü yakıştırır, kâfir kadın büstüne,
Zaman geldi, unutup sevginin erdemini
Bozduk sevda üstüne edilen her yemini.
Şimdi, pişman anarım, ömrün o hoş demini
Anılarla yaşarım, geçmişin matemini.....
Kimi, kıyamaz pireyi atmaya,
Alışır, pireli yorganla yatar.
Kimi de, bile bile yorgansız üşüyeceğini
Pire için yorgan yakar...
Gerçi, şimdi ucuz ucuz yeni yorganlar var
ESMER BİR AKŞAM GİBİ
Haydi gel, bir şarkı söyle bana,
Fesleğen koksun sesin,
Huzur dolsun odama,
Işıklar kararsın, perdeler insin.
Varsın, dertli dertli çalsın sazımız;
Hüzün, sanki bizim alın yazımız.
Şair, zaten bolca 'acı'yla pişer;
İsyan yok! Kadere geçmez nazımız...
(2007)
Unutmam seni,
Göz bebeklerimi zehir gibi yaksan da,
Ağaç kabuklarına ismini kazmışlığım var,
Unutmam seni..
Sen, hep o mayıs sabahları
İskele görevlisinin, bekleme salonunun demir parmaklıklı kapısını açıp, seslenmesiyle başlardı yolculuk, 'Üsküdar, Kuzguncuk Çengelköy,
Beylerbeyi, Ortaköy, Bebek, Küçüksu, Kandilli, Yeniköy, Çubuklu,
Paşabahçe, Beykoz, Kavaklara kadaaaar! ' diye...
Elimizde sevdiğimizin eli, İstanbul'u yudum yudum içtiğimiz o, parasız talebelik günlerimizde, her günkü meskenimizdi o Boğaz Vapurları...
Yeni ve daha yollu gemiler genelde Kadıköy ve Adalar hattında çalıştığından, Boğaz hattında akıntıyı arkasına aldığında canlanan, ters akıntılarda ise yavaşlayan eski tip gemiler çalışırdı...Üstelik,bu seferler, Boğazın hemen tüm iskelelerine uğrayarak yapıldığından, halk arasında bu gemilere 'dilenci vapuru' denirdi. Hep aynı hatta çalışmanın sağladığı deneyimle, çımacıar, iskeleye yanaşırken, çımayı kement gibi atarak bir seferde oturturlardı iskeledeki babalara...
Hoşgörüsü ,pınarlar gibi akar şiirin duvağından ;uçar bir kızın sinesine konar ,bir oğlan gülümser göğsünde, göğün kuşağından rengarenk sevgiler diziliverir boynuna insanın, Ünal babacığımın dokunuşlarından.Sabah eğilir, suyun çehresinden öper, inci tanesi gibi yaşlar sıralanır gözlerinden güle mera ...
'Öyle bir sen ol ki içimde, içinde hep ben olayım.'.. (*)
Tek bir mısra, satırlara bedeldi. güçlü kaleminizi ve yüreğinizi kutluyorum Sayın Ünal bey
herkese göre bir şiir olmuş... :) :) :) :) :