Sen, ey doymadığım aşkın kadını!
Unutmam teninin o hoş tadını
Aşkı hatırlatan güzel adını
Tırnağıyla kazmış, Şeytan beynime...
Gel güzelim, artık dargınlık yetsin,
Nağme dolu isminle, dilimdeki sühansın,
Hep gülen gözlerinle, gönlümdeki ferhansın.
Bir kez okşayan elden, bir daha çıkmaz kokun
Mor dağların çiçeği, misk kokulu reyhansın
Bir de tatlı dilin var, sohbetin hep şen şakrak,
Bir nigâr-ı sûzanınla vecde gelmek ahtım olsa,
Elâ gözün şavkı dolu bir nigâhın, bahtım olsa,
Âşiyânım sînen olsa, peymânem hep; o gül femin,
Bu cihâna şâh olurdum, haclegâhın tahtım olsa...
Ünal Beşkese
Bir zamanlar memleketin birinde annesi, babası ve iki ağabeyi ile birlikte yaşayan bir kız varmış.Büyüdükçe, bir kır çiçeği gibi güzelleşen kız, daha 15 yaşında, herkesin dikkatini çeken bir güzel olmuş,
O civarda yaşayan üç namus düşmanı, kıza göz koymuşlar, her fırsatta türlü şekilde taciz etmeye başlamışlar kızcağızı.
Zavallı kız, korkudan evden çıkamaz olmuş.
Fakat bu da çözüm getirmemiş duruma, bir gece bu üç ahlaksız kapıya dayanıp, kızı zorla dağa kaldırmak istemişler.
Kızın ağabeyleri ve babası, onlarla boğuşup adamları kaçırmış ama, ağabeylerden biri, aldığı bir bıçak darbesi sonucu vefat etmiş
'Hasret' nedir, bilir misin?
Ya 'Tahassür'? ...Yani, ümitsiz bekleyiş...
Yok...Bilme varsın,
Sen, hep beklenen olmalısın.
Huzur gibisin, umut kadarsın,
Bir elma ağacının kış boyu beklediği
Hani, salkım söğüdün dalları
Sarkıp da durgun suya
Aksedince görüntüsü
Bir renk olur suyun yüzünde,ya,
İşte, o renkti gözleri.
Yetmiş yıllık anılar, taşımak öyle zor ki
Kimi gülümsetir de, kimi öyle bir kor ki...
Bazen pek bunalırım, silip atmak isterim;
Benliğime sinmişler, silmekle gitmiyor ki...
Küçük dünyam; trenim, vagonlarım, raylarım
KADERE KARŞI YARIŞ
Elâ gözlerinden hülya dolu bir bakış,
Sevdayı yüreğime işledi nakış nakış...
Umarsız bir sevdanın umutsuz çöllerinde
Ayakta demir çarık, dolaştım karış karış...
Siyah saçın ortasına kızıl bir gül takarsın
Kâkülünün arasından çapkın çapkın bakarsın...
İnce belden bükülürsün, işve ile salınır,
Dökülürsün yüreklere yangın yangın yakarsın.
Siyah saçlar, ak omuzlar üzerine saçılır,
Dünyadaki tüm şerefsizlerin desteğiyle güçlenen yabâni hayvanlar topluluğu,
sadece onbir babanın değil,yüreğinde insâni duygular bulunan tüm babaların bu babalar gününü zehir etti.
Sivil ve askerî kodamanlarımızın kanları yerde kalmayacak söylemleri yanında, halkımızın çoğu da yürekten Allah kahretsin bunları diyor.
Bence,bu ikincisi,daha içten, daha temiz ve gerçekleşme olasılığı biraz da olsa var olan bir dilek.
Zira, birileri, hâlâ insan hakları, demokratik çözüm, pişmanlık yasası, açılım, Kürt kardeşlerimiz edbiyatı yaparken, bu yabâni hayvanlar topluluğunun hakkından gelirse, ancak yüreği yanan anaların, babaların gözyaşları, duaları ile Yüce Allahın hışmı gelebilecek.
Gerisi,artık boş bir ümit gibi gözüküyor...
Hoşgörüsü ,pınarlar gibi akar şiirin duvağından ;uçar bir kızın sinesine konar ,bir oğlan gülümser göğsünde, göğün kuşağından rengarenk sevgiler diziliverir boynuna insanın, Ünal babacığımın dokunuşlarından.Sabah eğilir, suyun çehresinden öper, inci tanesi gibi yaşlar sıralanır gözlerinden güle mera ...
'Öyle bir sen ol ki içimde, içinde hep ben olayım.'.. (*)
Tek bir mısra, satırlara bedeldi. güçlü kaleminizi ve yüreğinizi kutluyorum Sayın Ünal bey
herkese göre bir şiir olmuş... :) :) :) :) :