1
“Abi sabaha kadar bir gram uyku yok şerefsizim! Sağa dönüyorum, sola dönüyorum tavana bakıyorum yok, olmuyor..O bakışı gözlerimin önünden gitmiyor..Uykumda bile rüyalarıma giriyor.Ulan diyorum bazen, ulan al eline bıçağı sapla böğrüne sonra at kendini apartmanın çatısından, ohhhh..Herkes rahat etsin..Sabahlara kadar Ferdi, Orhan abi, kesmiyo başkası..Delirecem yakında yemin olsun..Bu ne yaaa…”
2
“Çok düzeyli ve seviyeli bir ilişkimiz vardı bizim.Gözlerime baktığı zamanlarda Onun bakışlarında kayboluyormuş hissine kapılırdım.O ne kibarlık, o nasıl bir beyefendilik o nasıl bir sevgi timsali.Her sözü, aşkın bir başka halini anlatır, her anlam beni başka diyarlara götürür sükunet ve huzur içinde o eşsiz manzarayı seyretmemi sağlardı.. Bizimkisi aşktan çok öte bir şeydi efendim.Biz aşkın merkezinde kaybolmuştuk.Ta ki o sürtük hayatımıza
girinceye kadar..Şimdi ne kadar acı çekiyorum bilseniz..Ve en kötüsü, onu hala nasıl sevdiğimi bir anlayabilseniz…”
İnsan tuhaf oluyor böyle zamanlarda.Birine 'Veda etmek', birini istemeyerek öldürmek gibi bir şey.İstemeden yaralamak gibi.
”Hoşça kal..Kendine iyi bak..Hakkını helal et..Gidip de dönmemek var.Dönüp de bulmamak..”
Sarılır insan sevdiğine, son kez.Son kez bakar gözlerine.Son kez gülümser.
- Dalga sesleri...Duyuyor musun?
- Evet..Neden karaya vurdu bizim düşlerimiz?
- Çünkü toprağın kokusunu düşlemedik..Başak sarısını tarlada..Hiç kız çocuğu büyütmedik ellerimizde..Saçlarını okşamadık..Ya da ne bileyim,
biz hiç yağmurlu bir günde inadına sırılsıklam yürümedik..
Kaçıncı gidişim senden
Ay’sız bir gece
Beynimi kemiren düşünce
Çamura bulanmış dizlerim
Cüzdanımda ağlayan bir resim
Neden geldin?
Çay soğudu
Ekmek kurudu masada
Dudaklarım da eskidi artık
Öpsen, çöle düşersin...
Beterdi aşk kendinden,
Kaybederken
Bir bir sahiplerini…
Biz başımızı eğiyorduk,
Utancımızdan mıydı neydi
Belki en susuz zamanlarında rastladım ona…Hani insanların yüzlerinde kederli bakışların dolaştığı, mutluluk izlerinin sokaklardan silindiği, en güzel anıların, en tatlı gülücüklerin unutulduğu zamanlarda…
Hiç bir evden alev yükselmiyordu…Ama her bir evin penceresinden keskin bir “is” kokusu geliyordu…Hiç kimse, kimseyi suçlamıyordu…Ama her insan “bir cezanın” mahkumu olmuş izlenimini veriyordu…Kadın kadınlığına, Erkek erkekliğine, çocuk çocukluğuna yasaklıydı sanki…
Trafik işlemiyordu, günün ışıkları şehre çoktan vurmuştu, rüzgar ağaçların dallarına, okşarcasına değip geçiyordu…Bomboştu sokaklar…Akşamcı kahvehaneleri erken kapatmıştı o akşam, sokak serserileri evlerine kapanmıştı, külhanbeyi afili endamlarından eser yoktu…Ya parkta yatan
bank müdavimleri? Onlara ne olmuştu? İşin doğrusu bu ya…Kimsenin bunu düşünecek hali yoktu…
Yoruluyorum bazen..Yaşıma başıma baktığım zaman benimle ne kadar uyuşmaz bir kelime diyorum yorulmak..Oysa bizim yaşımızda olan insanların hayata inadına sarılması hatta hayatın karşısında olan neyse onunla kavgaya girmesi gerekmez mi? Nedir bu bendeki kronik yorgunluk hissi?
Bir sabah kalktığımda şöyle güzel bir şey yazayım diyorum..İçinde çocuk olsun kadın olsun adam olsun..Çocuğun oyuncaklarının rengine gökkuşağından renk seçeyim, kadının yüzünde duran gülüşüne bir ressamın tablosunda yer seçeyim adamın alın teri, adamın emeği, adamın onuru..
Düşündüğüm çocuk benden büyük..Yaşasa ninem yaşında..Küçücük elleriyle odanın ortasında elinde tahtadan yapılma oyuncak bebek, mısır püskülünden saçları..Bilmem kaç bin derecede kavrulan saniyelik bakışları kabus gibi çöküyor üzerime..Ben doğmadan, o henüz hayatın ne olduğunu bile anlamadan insan dediğimiz, zeki, kültürlü, akıllı amcalarının attığı bombayla yok olup gitmiş yeryüzünden..Ninem yaşında ama hep çocuk kalmış hafızalarda bakışları..Bazı akşamlar rivayettir..Gecenin karanlığında hala duyulurmuş Hiroşima'da haykırışları..
En çok sende saklıydı mavi...
Düşlerimde,
Yağmurdan arta kalan ıslaklığın...
Bir de kelepçelenmiş ömrümde,
Payıma düşen yasaklığın...
Sana bu mektubu çok uzaklardan yazıyorum güzel…Biliyorum yerini tutmayacak harfler bir bakışın,saçının teline bir dokunuşun…Biliyorum yetmeyecek özlemine beyaz bir sayfada eğreti duran kelimeler…
Yine de özlemek adına, düşünmek adına gözlerini, şu ayrı düşmüş yüreğimize bir teselli olsun istedim…Kim bilir, belki bir gün…
Belki bir gün içini boş bıraktığımız sevda küpüne, atacak bir sermayemiz olur bizim de…Belki bir gün yaşanası bir ülkenin sürülen topraklarında boy verir ektiğimiz tohumlar…Belki bir gün ağlamak yerine koşup oynamayı, mavi bir uçurtma yapıp gökyüzünde uçurmayı da bilir, tanıdığımız ve bildiğimiz o çocuklar….Kim bilir, belki bir gün…
Ama bu gün…Direnmenin vaktidir…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!