Yoruldukça ten kokar aşk
Mavisi özlem,
Özlemi yangın,
Yangını ayaz sancılar taşımak…
Savrulur gider ölüm
Telefon geldiğinde “Hemen çıkıyorum” demişti Suna..Teyzesinin ağırlaştığı haberini veriyordu karşıdaki ses..Belki de son saatlerini yaşadığını, acil gelmesi gerektiğini..Telefonu kapatıp hızla Yatak odasına girdi ve dolaptan bulabildiği herhangi bir elbiseyi üzerine giydi..İrem salonda tek başına oynuyordu..Kızını aldı pembe montunu giydirerek “Hadi kızım, dolaşmaya gidiyoruz” dedi…..
Annesini küçük yaşta kaybedince teyzesi almıştı yanına onu..Henüz beş yaşındaydı o zamanlar..Teyze diyordu ama, Annesinden farklı görmemiş, farklı bakamamıştı hiç bir zaman için ona..Ve şimdi..
………………………………………………………
Her saat başı
Bir 'SEN' daha
Eksiltiyorum yokluğundan..
-Senden gitmenin güncesi-
Öyle sandım...
Herkes gökyüzüne bakardı ama seninki bir başka akardı maviye...
Herkes teninde bir ateş taşırdı ama, senin sıcağın cehennem narıyla yarışırdı...
Herkes adımı kolayca söyler çağırırdı belki ama, sen...
Sen söyleyince kalbim çıkacak gibi olurdu yerinden...
Soytarılar sultan oldu aleme
Dostun imdadına düşman yetişti
Dalkavuğun sırrı doldu kaleme
Ar sahibi arsız ilen bitişti…..
Kör kuyuya bir taş attı ol deli
Gözlerinizde nur,
Aşk kokar avuçlarınız,
Biliriz efendim..Biliriz..
Sizin gibisi az bulunur..
Yola düşmeye görsün öfkeniz
Avucumda İstanbul üşüyordu
Sokak sokak titriyordu ellerim
Hüzne sarmıştı yüreğim sensiz
Gözlerimden bir damla deniz düşüyordu...
Üstelik kötüydüm öksürüyordum
Ölümün en güzel haliydi belki
Bakışlarında donup kalmıştı tebessüm
Üç yaşında bir gonca, taze gül kokusu
Namlunun ucunda can veren masum..
Hiç bir günahın dokunmadığı ten
Sen olmasaydın
Bir yanım eksik kalırdı
Sözler hükümsüz olur
Kelimeler boğazıma takılırdı…
Uyku tutmazdı geceleri
Çok zaman oldu
Dudaklarına bir buse kondurmayalı
Kız çocuğu gibi büyütüyorum
Sensizliğimde seni özlemeyi
Maviler uzak buluta
Geceler zifir karası….
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!