Bilemezsiniz,
Güneşin yarın nasıl doğacağını.
Acımasız bir tutku,
Ve gizemli pişmanlıklarla yaşar.
Denizin gezgin cengaverleri.
Ve gölgelerin çırpınışı,
Ellerimizde diken izleri
Yüzümüzde mağrur geyşa gülüşü
Kuğu saçlarımız seyrelmiş üstelik
Üstelik kara yüzünü görmüşüz ölümün
Karanlığa gömülmüşüz de kayıplarımızla
Bu göl, bu deniz, bu kumsal
Böyle değildi eskiden ne kış, ne bahar
Yıldızlar uzardı dallar arasından
Gülistan korkuluğunda yenilenirken nefesimiz
Yapışkan bir armut ve yanındaki kara dut
Cömertçe sokulurdu her sabah penceremizden
Durdurun geceyi ey komşular
Eliniz, vicdanı susmayan eliniz,
Düşmesin kırmızı bisikletin yenik saçlarına.
Siz ki, saf doğmuştunuz geçici heveslere
Ağlayarak,
Yardıma muhtaç gelmiştiniz.
Gideceksin, sıyrılıp gözyaşlarımdan.
O an, ikiye bölünecek hayat.
Sular gözlerime yürüyecek o an.
Bir ben değilim, bir sen de değilsin,
İskelede mendil sallayan
Bilmiyorum hangi saltanatın kollarıydı hayat,
Ve hangi gündü karşılaştığımız
Ucuza kapatılan hikâyeler gibi
İçimdeki her şey donmuştu ilk bakışta.
Tanrım, nasıl olur da bir insan, bunca zaman
Eriyip gider kıvrılarak sönmüş ateşler arasından!
Birbirine sarılmış iki yaşlı çınar,
Parkın ortasında yalnızdılar.
Akıldan çıkmayan mezar yazıları gibi.
Geleceğin hışmına uğramış gibi
Ağaran saçlarında iki ömürdü yaşayan.
Sen, üzerinde güneşin kızılı serili
Tılsımlı bir dua gibi dalgaların aynasında
Bakıp bakıp kendini seyredersin ne garip!
Yitip gider kollarında mavisi denizlerin
Hep aynı tempo, hep aynı hüzün içinde
Yan yana, kucak kucağa otururdu dağlar.
Hiç konuşmazlardı sular çekilince
Kim bilir kaç uzak istasyonda
Dillerinde biber gezinir gibi
Öyle gözü yaşlı, öyle çaresizdiler.
Kara bulutlar vurulmuştu
Semalarına ülkemin.
Dedem ağlıyordu.
Halâ o eski günleri yaşar gibi.
Yanıyordu bir yumruk yüreği,
Yanıyordu bir karış toprak uğruna.
**********************************************
SUNA HANIM, DOSTLUĞUNDAN HAZ DUYDUĞUM ZARİF, DUYARLI BİR İNSAN. /
KENDİSİNE BAŞARI VE ESENLİK DİLERİM. / n.a./
**********************************************