Belki bu yolun bir dönüşü olmayacak.
Belki o sonbahar ülkesinin betonarme zamanlarında eriyip gidenlerden biri de ben olacağım.
Kim bilir?
Rastlantılardan ve rastlıklardan arınmış günler yağmurlarla saracak dör bir yanımı.
Saçılmış birer nar tanesi gibi ben de alacağım yerimi o ıslak taşların üzerinde.
Bilmediğim kelimeler, tanımadığım soğuk yüzlere aldanıp,
kömür karası bir yolun sonunda
varılır gözelerine nehirlerinin...
çağlayanlardan dökülen bir köpüğün
duruluğuna karışır içinin beyazlığı...
bulunur ucunda bucağında
nefesin bir kereliği
aynalar yalancı,
fütursuz donuklukların,
yansımasını sarmalayan o cam parçaları...
aynalar yalancı,
önünde diz çöküp,
beyaz abiyelerine kanları bulaştırarak,
Bir yol vardır hasretten acıya uzanan...
Köklerini acıtan...
Bir yol vardır geride, unutulan ne varsa geri getiren...
Ardında kalmış ne varsa,
sancısıyla uyanıp,
bunu mutlak yapmalı dedirten bir kabus gibi çöker üzerine özlem...
biliyorum,
görüyorsun...
geçmişini,
üzerime kustuğun zamanlar geliyor aklına...
biliyorum,
Yine gece...
Yine sonsuzluk içinde kaybolan yıldızlar...
Geçen zaman...
Yalınlaşan hayat...
Onca zamanın üstüne,
şöyle bir dönüp bakınca adımlarımın geldiği yollara,
samsun asfaltında akıp gitti ışıklar,
buğular sindi nice anılmışlıkların üstüne,
bir emanetti senden kalan,
devralamadığım hiç bir zaman...
ya ezgiler?
ampülün cızırtısıyla kararıyor sokaklar...
damlamaya yüz tutmuş göğün tavanı,
ay ışığını salıyor
bulutların arasından
cilalı otomobillerin üzerine...
şehrin yanıltıcı alacalığı
gözlerinin karasında,
bir nisan yağmuru sonrası,
bulutların arasından,
kollarını çıkarmaya çalışan,
bir çocuk gibi,
koca bir güneş var...
son durağa yanaştı otobüs,
gecenin ayazına karıştı dumanları balatalarının,
camekanlarda harelenen suretine bir selam çakıldı yalnızlığın,
uzak ve karasal bu iklimin ortasında,
şehrin uzak mahallelerinin ışıkları bir bir sönerken,
tedirgin bir kedinin ardından süzülüp kapıların karartısına,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!