kitabın kalmış bende,
bir de o paslanmış kutular...
atılmalı bu artıklar,
hatırlatmasın diye,
yeni bir sevdada,
geçmişleri...
tutunduğum salı
altımdan çekiştiren,
o dinmez
uslanmaz
ve usanmaz dalgaları dost bilip,
selamını eksik etme diyarlarımdan...
yumdum kirpiklerimi
aydınlığa,
yürüdüm
rengarenk ışık huzmelerinin arasından geçip
karanlığa,
sanklanmış
güz zamanı gitmeli,
sislerin arasından seçmeden
yaşanmışlıkların kazındığı diyarları...
yağmurlarla sarmalı,
çerçevesi dağılmış silüetini
ardında bıraktığın sevdaların...
sırrını bilmezler,
el değmemiş hayallerin, gün görmemiş umutların...
sırrını bilmezler,
yaşanmışlıkların boşlukta uçuşan zerreciklerinin...
ben bilirim,
sevda denilen ironinin en çok acıtan yerini...
nağmelerinde yaşanır bahar...
eşiğinden süzülen yağmurlar,
dolar içine sonsuzlukla ve solmazlıkla...
güne dönmüş hasatlara vurur,
güneşin en aydın gölgesi...
şimdi dipsiz kuyulara,
sus,
ve bırak geride kalan,
içimde kalıntı sevdaya dair birikmişlikleri...
sus,
ve dağlatma daha fazla,
tanıdık bu acılar bir yerden,
temmuz güneşiyle solan çiçeklerin görüntüsü gözbebeklerimde...
adı yok bu inancın... affı yok... yada insafı...
kızıl güller susuz...
kökünden sökülmüş bir kenara atılmış tomurcukları...
ne otuzyediler yitti ve gitti...
Apansız bastıran bir geceydi uzaklar…
Amansız bir son dördün evresiydi hasretin…
Olsun be! !
Geceyi de seviyorum gözlerin değdi diye…
Yıldızlara dalıyorum seni ararcasına…
Duvarımda Gregoryen Takvimi…
gidiyorum anne,
ardımda köklerimi çekiştirerek,
ve dönüp ardıma bakmaksızın...
eylül ayraçlarının dindirilmez pusluluğu,
ve motorların sağırlaştıran,
sanrılaştıran uğultularıyla...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!