bir kedinin yumağa dolanması gibi,
sarmalanıp koyu tenine,
uykuya dalacağım bu gece...
öyle yakın ama öyle uzak...
ellerimle değememek dalgalanan saçlarına bir kez,
bulamamak seni bu karamsar iklimlerinde,
kanatların yalan söyledi,
ayrı düşmüş çaresizliklerimde anka olup dönmeyen...
gözlerin yalan söyledi,
düşkünlükler içinde kaybolurken görmeyen...
yüzlerin yalan söyledi,
başkalaşımlar içinde savrulurken bilmeyen...
acımak için gelmedim dünyaya...
ama neyleyim,
gördüm tozlu yanaklardan akan kanları,
neyleyim gördüm,
çıplak ayakların yandığını,
bombaların ateşleriyle...
aşk bir iç çekiştirmedir...
birden gelir, birden gider...
yada gitti zannedersin...
sonra yine gelir,
bir başka yüze bürününüp,
yada geldi zannedersin...
Hezeyan zamanlarında dolaşmak,
boşaltmak içini çıldırası nehirlere,
koşmak durmadan dört bir yanını sevda coğrafyasının,
bulmak ikliminde güneşli zamanlar,
aydınlıklara sevdalı gözlerle okşamak bembeyaz tenini,
görmek bulutsuz, mavimsi parlayan göğün ardını,
çalkalanıyor dışarılar,
çalkalanıyor kuytular...
demir kapılar kadar,
yakın ayın yüzü,
veya
kaldırıma park etmiş arabanın
içimde bir çocuk hala,
beş taşın birini arıyor...
ve hala bilyelerini saklıyor
bir küçük torbanın içinde...
büyümek mi acıtan?
acılar mı büyüten?
sarmalandı beyazlar, hasret siyahlıklarına...
yalanlar ve yaralardan ötede bir uzak ülkenin,
yağmur taneciklerine sarıldı sancılar...
kaldırımlar çamur, asfalt soluk,
dört iklim, dört liman,
ağustos ayıdır kışlara çalan...
Döküntülerini topluyorum ortalıktan,
Viola sesiyle uyanılan sabahlarında,
Bu yırtık duvar kağıtlı şehrin...
İkinci mi kaçıncı bilmem ama,
bir dünya savaşından kalma pianonun başında,
çalan parmakları dururken küçük kızın hala ve hala,
her söz bir yara bırakır,
her düş bir yalan...
delik deşik,
paramparça bir ömrün tam kıyısında,
her söz bir yalan bırakır,
her düş bir yara...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!