meydanlar boş,
hava puslu,
ve uykudaydı şehir hiç uyanmamacasına...
tende endişe,
ellerde ter,
koşup köprü altlarına,
bölmeliydik seninle,
hayatı orta yerinden...
susmalıydık hayince içimize süzülen,
o yaramaz çocukluklara...
gülmeliydik inadına,
kanamışlıkların,
en çıldırası zamanların,
en kudurmuşluğunda,
çekiştirip kollarından
göç savruluşlarının,
bu terkedişin
meşru faili ilan ettim kendimi...
uzak... çok uzak...
yalan diyarların, yalan hayatları...
lisanını bilmem hasret denilen her ne ise...
sığmaz bavula hatıralar, imkansız düşlerimden kalan ne varsa...
sığmaz o gözlerin değmediği coğrafyadaki toprağımın kokusu...
alamam yanıma gülümsenen zamanları...
yaşamak derler,
soluk alıp vermenin ötesinde,
bir küçük tebessümde,
bir sigara dumanında,
ve bir okul çıkışında tüttürülen...
kaybolmuş bir neslin çocuklarıydık biz...
karartma gecelerinde yitip gitmiş,
gözünü,
kan ve barut kokularının ortasında açmış çocuklar...
bir başına,
acılarla büyürken,
naftalin kokulu dolaplarımdan çıkarıyorum,
yeni umutlarımı...
üzerime alıyorum en kalıncası hangisiyse,
yüksek paralellerde dolanırken artık,
sanrılanmış gibi,
üşümesin diye taptaze zamanlar...
hükümsüz bir gençliğe yakılmış,
ucu yırtık kağıtlarda kalan,
uzun bir ağıttır tümcelenen...
bir nehir boyunda,
son sigaramı dalgalara kaptırdım...
eski bir sevdayı anımsatan günbatımında,
ıslak hasatların ortasından geçiyordu yol,
yeşil göklerin en sonbahar çatısının altından...
kanamış bir ömür ormanını yarıyordu raylar,
trenin düdükleri inliyordu ağıtlarcasına...
tren...
inliyor...
Yalnızca adın kaldı aklımda,
sadece adın...
Ne umutlar kaldı geriye, ne anılar...
Ne hasretini çektiğim diyarların solgun ışıkları gözümün önünde,
ne bitmek bilmeyen yolçizgilerinin yansıması...
Unuttum sana dair ne varsa...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!