- kısa kes ey şair!
İçinde yaşadığımız bu kan çölünde
Zamanı değil şimdi
En olmaz düşler ve çiçeklerle aşka şiirler yazmanın…
Kan çölünde ucu defalarca mayına basmış
Örsünde aşk işleyen
Usta bir demirci gibi
Yüreğinin ateşiyle harlaya harlaya
Yeni baştan eritip
Kusursuz bir aşk işçiliğiyle
Yeniden… Yeniden… Yeniden yaratıyorsun beni
Çok uzun yaşadım acılarımla ben
Mutluyken öldürüldüm hemen
Çok kısa yaşadım çocukken ben
Büyüdüm yaşlandım hemen
Rüzgâr değil kıyıya vuran
Denizin dalgaları/ balıkçı kayıkları
Sürüklenen ağaç kütüğü
Minik bir dal parçası da değil -dalgaların kıyıya sürüklediği-
Midyeler/ ölü deniz kabukları
Hırçın bir mavi
Yoldaşlığımız ebedi… Tanışıklığımız kısa olsa da… Nihat Övet’e
Susun… Arkadaşım ölmüş
Boğazımda çözülmesi zor bir düğüm…
Susun… Arkadaşım ölmüş
Uyan…
Uyanmak hatırlamaktır;
Hani dün gözlerime bakmıştın ya uzun uzun
Ellerimi tutmuştun ya hani…
Uyan…
Okuduğum şiirlerin virgülünü çaldım
Dizelerin orta yerinden…
Mutluluktan hesap soran mutsuz bir şiirin soru işaretlerini çaldım
Şairine hiç çaktırmadan…
Bitmemiş bir dizenin sonunda -üşüyen çocuklar gibi-
Birbirine sığınan üç noktaya çarpıp kaçtım
Yeni yıl dileklerim
Ne güzel olurdu
Ah! Bir anlayabilsek
Ve sonsuza kadar kırmasak; hiçbir kalbi hiçbir yerinden
Gözümüzden sakınır gibi sakınsak
Bir şiir uzattı
Elinde miydi? Gözlerinde miydi?
Aklından mı?
Yüreğinden mi çekip uzattı -vallahi de billahi de- görmedim
Gökyüzünü avuçlayıp da uzatır gibi uzattı
Gözyaşlarımı silecekmiş gibi gözlerimden
Kadın; ağlıyor;
Başını yere gömercesine hıçkıra hıçkıra -belli ki sevgilisi-
Ve bir adam;
Hüznün girdabında boğula boğula -belli ki arkadaşı-
Ve bir çocuk;
Kadının eteğine tutuna tutuna -bin yıldır babasız kalan-
çok iyi