Güzelleşince
Güzel bir çiçeğin tepesine
Güzel bir kelebek gibi konunca
Kısacık bir ömür biçiyorlar insana…
Sevince/ sevilince
Ey! Yeri göğü yaratan
Ve “kadere karşı çıkmayı” en büyük günahların başında sayan
Ve sevmekten
Ve sevgisinden daha çok, gazabından korkmamız lazım gelen
Büyük büyük kitapların sahibi…
Ve ey! Tanrılar adına
Gidenlerin ardından çocukluğumun kahramanlarına sevgiyle
Kıvırcık amcam, belinde olmazsa olmaz silahı
Başında fötr şapkası
Yakışıklı/ afili/ kabadayı/ külhanbeyi
Korkuyla karışık ve ama en çok sevdiğimiz…
Alır başımı senden çekip giderdim
Sen; ay ışığından -mavi ve beyaz- sızıla süzüle
Yüreğimdeki yangınlara sebep olmasan
Ve ben; aşkın alevinde yanıp kül olmasaydım eğer…
Gülüşünden çekip giderdim inan
(Deniz Gezmiş’e)
Tıpkı ellerimiz gibi
Ne zaman göz göze tutuşsa gözlerimiz
Ve ne zaman mehtaplı bir gece gibi
Ay ışığı dökülse gözlerimizden
Baktım gökte bir bulut
Bulutun ardında ışığını üzerime boca eden ışılsıklam bir güneş
Baktım dalda bir kuş…/ bir kuş…/ bir kuş daha
Sabahın köründe dünden kalan anıları şakıyan
Baktım karşıdan döke saça geliyorsun bakışlarını
Baktım antik çağlardan kalma paha biçilmez bir heykel gibi
Bugün 1 Nisan benim doğum günüm. Belki birçoğumuzun anlamsız bulduğu ve hiç umursamadığı… Ya da hiçbir surette kıymete değer bulmadığımız günlerden bir gün belki… Ama yine de doğum günlerimiz ailemiz, dostlar, eşler ve çocuklarımız tarafından her zaman hatırlanır ve hatırlanıyor olmanın hoşluğu içinde doğum günlerimiz şöyle ya da böyle kutlanır… Gösterişli, gösterişsiz pastalar kesilir, bir solukta yaşımız kadar mumları üfler söndürürüz, alkışlar kopar… Arkadaşlar, eşler, çocuklar hep güzel dileklerde bulunurlar ve “iyi ki doğdun” mesajları verirler… Hatta özenle seçilmiş hediyeler bile alınır bazen…
Bu doğum günümde asıl kutlamayı hak eden ve dört çocuğunun en sonuncusu olarak beni 1 Nisan şakası yapar gibi çığlık çığlığa doğuran ve sevgilisi olduğum bu dünyaya getiren o muhteşem kadına doya sıya sarılmak ve o güzel kadını kutlamak, ellerini, gözlerini, yanaklarını ve o güzel ve o aydınlık yüreğini sevgi ve saygıyla öpmek, öpmek, öpmek istiyorum… İyi ki beni doğurdun anne… İyi ki en zor, en çaresiz, en yalnız ve en imkânsız zamanlarda yavrusunu yırtıcı kuşlardan koruyan bir serçe gibi kanatlarının arasına aldın beni… Ve en olmadık anlarda bile, çocuklarına ellerini uzattığın ve yaşamın tehlikeli sularında yüzmeyi öğrettiğin için teşekkür ederim…
Babamın seni ve bizi uzunca bir dönem bir başımıza bıraktığı ve sevinçlerin ve mutluluğun çocukluğumuzun semtine hiç uğramadığı o korkunç zamanlarda çocukların için katlandığın yoksulluklara, yoksunluklara, gözyaşlarına, yalnızlığına, içine sakladığın acı ve kederlere, sus pus olmuş yüreğine ve yaşamın dayanılmaz ağırlığına karşı direndiğin ve yaşamın karanlığına inat her gün üzerimize bir güneş gibi doğarak sıcaklığını, umudunu, gülüşünü ve sevincini bize armağan ettiğin için teşekkür ederim…
Sen benim yaşamımdaki en onurlu, en dürüst, en paylaşımcı, en devrimci ve bize inatla yaşamayı sevdiren ve her şeye rağmen zalimlere karşı boyun eğmemeyi öğreten en güzel öğretmen, en iyi arkadaş ve acılarını sadece kendinle, sevinçlerini ise çocuklarınla paylaşan en güzel annesin…
Bir çiçeği dalından kopartır gibi senin canını çok acıttığımız oldu anne… Ama için acısa bile çiçeğini kopartan el çocuklarının eli olduğundan her zaman acını içine bastırarak gülmesini ve dalından koparılmış olsan bile sevgiliye aşkla sunulan bir çiçek gibi güzelleşmesini, çocuklarının gülen yüzü ve sevinci olmasını becerdin…
Bizim de canımız çok yandı anne… Yaşadığımız, yokluk ve yoksulluğa karşı isyan ettik, özgürlük, eşitlik, adalet ve barış için ölüme, dünyaya meydan okuduk, devletlere kafa tuttuk… İşkenceler, karakollar, hapishaneler ve ölümlerle sınandık… Ama sana yaraşır ve yakışır çocuklar olmak için tüm baskılara ve acılara direndik… Lütfiye’nin ve Muhammet’in çocukları olarak zorba hükümdarlara karşı hep ezilen halkların ve mazlumların yanında olduk, devletin zorbalığına, işkencelerine, zindanlarına ve zulmüne teslim olmadık…
Beni düşün,
Bütün ağırlığıyla
Üzerimize çöktüğü zaman akşam
Ve sabaha kadar başını yaslayıp gecelerime
Yorgun bir çocuk gibi
Koynumda uykuya daldığı zaman güneş
Sana yürüsem; kalbin bana çok uzak
Yürü yürü nereye kadar; kavuşamayız belli…
Bana yürüsen; kalbim sana çok yakın
Üç adımlık yoldayım; kavuşmamız garanti…
Kızım Helin’e (1)
Bir varmış; yoksulluk
Bir yokmuş; yine yoksulluk varmış
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde
Pirelerin berber, develerin tellal olduğu
çok iyi