Gecenin bi yarısı ben…/ bi yarısı sen
“Çeksem gitsem” diyorum…/ yollarımda sen
“Aklım başımda değil” diyorum kendi kendime/ aklımda sen
Gece karanlık…/ Gece korkunç…
Gece uçurum dibini boylayan derin bir sessizlik…
Her gece/ her gece kulağıma türküler söyleyen sen
Gözleri öfke/ gözleri bela
Gözleri isyan
Gözleri kavganın ortasında sıkılı iki yumruk gibi bakan
Gözleri zindan
Gözleri yıldız ve ay ışığı toplayan yaralı bir militan
Gözleri hasret/ gözleri umut
Gözleri öfke/ gözleri bela
Gözleri isyan
Gözleri zulme karşı sıkılı iki yumruk gibi bakan
Gözleri zindan
Zindanlarda yıldız ve ay ışığı toplayan iki kadın militan
Gözleri hasret/ gözleri umut
Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Afrikada, Türkiye’de… Ya da dünyanın hiç tanımadığımız her hangi bir ülkesinde, nerede olursa olsun yaşanan acıların, yüreğimizden yükselen çığlıkların ve gözyaşının rengi yoktur… Acılar hep aynı biçimde yüreğimizi yakar, çığlıklarımız hep aynı biçimde içimizde bir volkan gibi patlar ve acıların izini taşıyan gözyaşlarımız hep aynı biçimde gözpınarlarımızdan bir sel gibi taşar…
Dünyanın neresinde olursa olsun, insan yanımızı yakıp küle çeviren, insanlığımızın geçmişini, tarihini, kültürel değerlerini ve doğamızı tahrip eden ve dünyanın tüm insanlarıyla kardeş ve dost olabilme ihtimalimize insafsızca saldıran ve yaşam alanımız olan dünyamızı başımıza yıkarak yaşanmaz kılan tüm silahların ve savaşların rengi: ölüm kalım rengidir. Tarifsiz acıların, anlamsız düşmanlıkların, nefretin, ırkçılığın, faşizmin, yıkımın, felaketin, açlığın sömürünün, yokluğun ve yoksulluğun acımasız rengidir savaş… Ve o kahrolası ve yıkılası burjuva iktidarların (insanların ölümü pahasına) insan ve doğa üzerindeki egemenliklerini sürdürebilme gayretlerinin ve tapındıkları paranın rengidir savaş…
Oysaki: savaşların ve çatışmaların ortasında kalarak bir merminin ya da bir şarapnel parçasının hedefi olan eşlerine, babalarına, analarına, çocuklarına, oğullarına ve kızlarına ağlayan anaların, babaların ve çocukların gözyaşlarının rengi yoktur… Beyaz ya da siyah, kızıl ya da sarı… Rengimiz ne olursa olsun acının ve gözyaşının rengi yoktur.
Ülkemizde ve dünyamızda farklılıklarımın bir zenginlik olarak görüldüğü… Farklılıklarımızın hor görülmediği ve ötekileştirilmemize neden olmadığı… Farklılıklarımızın asimilasyon ve inkâr yöntemleriyle yok edilerek tek tip insan olmaya zorlanmadığımız… Farklı insan kimliklerimizin ve farklı insan renklerimizin savaş ve ölümlerle karanlığa ve tek bir renge boyanmadığı… Başka anaların çocukları tarafından kendi çocuklarının öldürülmediği ve kendi çocuklarının da başka anaların çocuklarını öldürmediği bir dünyada barış içinde yaşamak tüm anaların özlemidir…
Gençlerin dağa çıkmasına ve devlete karşı savaşmalarına neden olan ve yıllardır çözülmeyi bekleyen ve şimdiye kadar hep şiddet ve savaş yöntemleri ile çözülmeye çalışılan Kürt sorununun siyasal ve demokratik yöntemlerle çözümüne yanaşılmaması ne yazık ki, karşılıklı çekilen acıları, ölümleri ve gözyaşlarını çoğaltmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Anaların gözyaşlarını dindirmek, yaşanan acıları ve ölümleri durdurmak için siyasal ve demokratik adımların devlet ve hükümetler tarafından cesaretle atılması, muhatapları tarafından savaşın ve çatışmaların bir an önce sonlandırılması ve barışın, kardeşliğin, özgürlüğün egemen olduğu demokratik bir ülkede yaşamak hepimizin yararınadır.
Açlığın, yokluğun, yoksulluğun, acıların ve gözyaşlarının sofrasında beslenen hangi Türk anası, hangi Kürt anası gözünden bile sakınarak bin bir emek ve zahmetle büyüttüğü ve yaşamlarının en güzel ve en renkli çiçeği olarak koklayıp bağırlarına bastıkları evlatlarının cansız bedenini görmek ister ki?
Gece soğuk
Ölüm soğuk
Tenimi yakan kurşun -tarifi imkânsız -ve fakat- felaketin diğer adı-
Kör, sağır, dilsiz
Işık kadar hızlı…/ dünya kadar ağır…/ ve cehennem kadar sıcaktı…
Zaman dondu
Gülümse…
Yuvasız bir serçe
Çalı çırpı taşıyor yüreğimize
Yüzümüze değiyor kanatları inceden
Ve savaşta gözlerini kaybeden kör bir ülke
Gözlerimizin ışığına taşınıyor karanlıkta
Hatırla…
Gece yıldızları kaybetmiştik
Ay ışığını aramaya çıkmıştık birlikte
Yorgunduk/ ışıksızdık
Tepeden tırnağa üzerimize çiseliyordu karanlık
Elimiz ayağımız şarkılara, şiirlere dolaşmıştı
Kızım Helin’e (6)
Dünyanın her hangi yeri
Her hangi günü
Ve her hangi bir saatinde değil
Acımızı duyduğumuz anda -akışı duran zamanda-
Kanım donuyor/Başka ülkelerin güneşi
Bizim oraların güneşi gibi ısıtmıyor beni…
Savaş haberlerini veriyor ajanslar;
Tanklar, toplar, bombalar, kurşun sesleri
Elimize, yüzümüze bulaşan kan
Kanım donuyor/Başka ülkelerin güneşi
Bizim oraların güneşi gibi ısıtmıyor beni…
Savaş haberlerini veriyor ajanslar;
Tanklar, toplar, bombalar…/ havada kurşun, havada insan sesi
Kırılan kemik, kırılan düş, kırılan insan... Yanan ten, yanan yürek
Yüzümüze gözümüze bulaşan kan




-
Berat Madenkuyu
Tüm Yorumlarçok iyi