Aynaya bakıp,
bu benmiyim dediğim kaçıncı gün
bilmiyorum.
Yoruluyorum dostum.
Düşünmekten yoruluyorum.
Görmekten,
İnsan yaşayamadıkları yüzünden yaşlanıyor. ve ne yaşanırsa yaşansın bazı şeylere ömür yetmiyor. Ne yaşanırsa yaşansın insan, yaşayamadıklarıyla giriyor o mezara.
Aynı kederi taşıyan ne çok insan var. aynı telaşlardan ötürü kendine kızan, sevinen ve yüzü kızaran. ne yana bakacağımız konusunda hergün hepimiz birbirimize danışıyoruz. mümkün olduğunca haberliyiz birbirimizden. kısacık bir hayalimiz olsa tutup anlatıyoruz en yakınımızdakine. bir cümle bulsak hayata dair üstümüzde yükmüş gibi başkasına yük ediyoruz. tüm bunların bir sebebi olduğu için yapmıyoruz. kimisi yalnızlığına yoruyor bunu. kimisi daha geniş bir dünya görüşüne sahip olduğunu iddaa ederek paylaşımdan bahsediyor. paylaşımın önemini vurgulayarak yapıyor bunu çoğu zaman. niyetlerimizden bahsedip duruyoruz her an. kötü bir niyetim yoktu diyoruz birinin başına çorap ördüğümüzde. sonra bir köşeye çekilip geçmesini bekliyoruz. uzunca cümleler okuyoruz. aklımızı cümlelerle temizleyeceğimizi düşünüyoruz. hep ama paylaşıyoruz. acısak da paylaşıyoruz. sevinsek de. aklımızın kirlendiğini unutarak yapıyoruz tüm bunları. kendimizin yetmezmiş gibi başkasının da suyunu pisliğe buluyoruz.
Çok küçükken, -ne kadar olduğunu tam hatırlayamıyorum ama sanırım düşünme yeteneğimi keşfettikten bir süre sonrasıydı- babam hapşırdığında herkesin "çok yaşa" demesini garipsemiştim. Herkes aynı cümleyi kuruyorsa bu hapşırmak kötü bir şeydir diye geliyordu bana. Ne zaman babam hapşırsa bağırabildiğim kadar "çok yaşa" diye bağırırdım. Aradan bir süre geçti ve büyüdüm. "Çok yaşa" demenin sevdiklerimizi elimizde tutmamıza yetmeyeceğini öğrendim. Sevdiğiniz insanların da bir gün ölebileceğini düşünün. Siz kırıp geçerken onların da bir gün ölebileceğini..
Çoğumuz, babamız henüz hayattayken onun yüzüne bir kere bile dikkatle bakmayız. Baba, “baba” demeye başladığımız günden itibaren sürekli karşımızda duran bir alışkanlıktır. Yıllarca babamızdan değil, bir alışkanlıktan bahsederiz: Annemize, “babam bugün niçin gecikti? ” diye sorarız; kardeşimize, “babam yine su istiyor,” der ve dertleniriz; bazen de “babama hangi yalanı uydursam,” diye planlar kurarız kafamızda. Baba, her seferinde, bize biraz uzak, biraz yabancı birisidir. Her gün elbiselerini giydirip sokaklara saldığımız o “biraz” yabancının, zamanın karşısında nasıl da eriyip gittiğini fark etmeyiz bile. Oysa ilkin ve hep onun elbiseleri yaşlanır, ilkin ve hep onun saçları ağarır, ilkin ve hep o öksürür. Bir alışkanlığın perde gerisinden baktığımız o yüzde zaman, çizgilerden, girintilerden ve çıkıntılardan yeni bir yüz yapar; bunu da fark etmeyiz. İçimizden az buçuk dikkat kesilenler bilirler ki, baba, gözaltlarındaki torbalarda yorgunluk biriktiren kederli göçmenidir evimizin. Bir an gelir, gözaltlarındaki torbaların bağcığını gözlerinin feriyle bağlayamaz olur artık. O iki bağcık da, hiç ummadığımız bir vakitte, hiç ummadığımız bir yerde çözülüverir. Çözülüverir ve babamız, bizden sakladığı bütün yorgunluklarını orta yerde bırakıp, kederli yüzünü terk eder. Biliyor musunuz? Babamız bir gün gerçekten ölür!
Ve insan babası ölünce büyüyor,çünkü yalnız başına kalıyorsunuz o zaman artık.
Ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz,işte o zaman gerçekten büyüyorsunuz.
Çünkü çınarın gölgesi yok artık üzerinizde,çünkü artık o nasırlı buruşuk eller başınızı okşamıyor.
Savaşın ortasında komutansız kalmaktır babasız kalmak.
Bak, en iyisi ne yap biliyor musun?
Sevgini, görmeyi hak edene göster. Gösterdiğin sevginin değerini bilmeyene değil. Seninle olduğu için her gün mutlu olan insanlarla ol.
Bahaneler arayıp hayatından çıkmaya çalışanlarla değil.
Ve benden küçük bir tavsiye;
Ne herkesi adam yerine koyup güven, ne de herkesi adam yerine koy.
Herkes olumlu düşünmeniz için size şu cümleyi kuracaktır; ‘bardağın dolu tarafından bak’ diyecekler ve bende şunu söylemeliyimki ‘biz hep bardağın dolu tarafında boğulanlardan olduk..’
Bazen herkesten uzaklaşmak ister insan. Gecenin bir vaktinde kimseye haber vermeden şehri terk edip, uzun bir yolculuğun içinde bulur kendini. Kulağında en sevdiği şarkıyla dışarıdaki karanlığın büyüsüne kapılıp, düşüncelere dalarken bulur kendini. Canı çok yanmıştır. Sırf canı yandığı için terk eder ya bu şehri ve şehrin içindeki insanları. Yeni başlangıç yapmak istemiş. Hayatında yeni insanlar katmak istemiş. Etrafındaki insanlar onu çok yıpratmış, yalnız bırakmış. En zor zamanında kimse yokmuş yanında. Gözyaşlarını içine akıtmış ama başını dik tutmuş daima.
Yalnızlığı ile arkadaş olmayı denemiş, duvarlara derdini anlamış, geceleri yaşadığı güzel anıları düşünerek uykuya dalarmış bir zamanlar. Hiçbiri fayda etmemiş içindeki suskun çocuğu konuşturmaya. Hiçbir teselli sözcüğüne inanmak istememiş. Yalana, ikiyüzlülüğe dayanamaz hale gelmiş artık. Beklemiş, sürekli beklemiş birilerini. Hiç şikayet etmemiş. ”Yeter ki gelsin, kurtarsın beni bu durumdan” demiş defalarca. Ama gelen olmamış çoğu zaman. Gelen kimse olmayınca şarkılara sarılmış, şarkılar teselli etmiş mutsuzluğunu..
Bazen vazgeçmen gerekir. Kurduğun hayallerin üzerine çizik atman gerekir. Bazen canın çok yandığı halde susman gerekir. Ya da gece yarısı birdenbire ağlamaya başladığında sesini duymasınlar diye yüzünü yastığa bastırman gerekir. En kötüsü de o değil midir zaten. Gizli gizli ağlamak, göğüs kafesinin tam ortasına yerleşen ve bir türlü yok olmayan o ağırlığın daha da artmasına sebep olmuyor mu?
Bazen kalabalık bir arkadaş ortamında üzüntünü belli etmemen gerekir. Ya da babasıyla birlikte eğlenen bir çocuğu gördüğünde gözlerin dolmamalı. Hem bazılarımız o kadar şanslı doğmuyor, biliyorsun. Ne kadar yalnız olduğunu kimse fark etmemeli, böylesi daha iyi. ” Keşke beni de böyle seven insanlar olsa” cümlesini kimse duymamalı.
Bazen sevdiğin insanın seni ne kadar çok üzdüğünü düşünmemen gerekir. Zamana bırakmak en iyisi derler. Zaman her şeyin ilacıdır sözüne inanmamalısın. O söz sadece uydurma. Zaman hiçbir şeye ilaç olamıyor, sadece yaşadıklarına alışıyorsun. Bir nevi uyuşturucu gibi bir şey oluyor senin için. Unutmuş gibi yapıyorsun ama unutmuyorsun, üzülmemiş gibi davranıyorsun ama üzülüyorsun. İşin en kötü tarafı kimse üzüldüğünü anlamıyor. Anlıyor da umursamıyor da olabilirler. İnsanlarda bencillik denen şey olmasa keşke.
Bazen seni mutlu eden anıların şefkatli kollarına sığınman gerekir. Hem iyi şeyleri hatırlamak gülümsetir belki seni, kim bilir. Bazen biriktirdiğin fotoğrafları yakman gerekir. Unutmak için yok olması gerekir bazı şeylerin. Bazen bir mekanda duygusal bir şarkı işittiğinde aklına o gelmemeli. Hatta onunla ilgili hiçbir şey gelmemeli. ” Keşke yanımda olsa” gibi özlem dolu cümleler sarf etmemelisin. Çünkü bu hiçbir şeyi değiştirmiyor. Sadece üzüntü kat sayını arttırıyor. Bitmiyor, sadece bazen belki güneşli bir günde veya kalabalık bir gecede geçtiğini sanıyorsun ama geçmiyor esasında. Alışıyorsun zamanla.
Bazen en yakın arkadaşının sana karşı birdenbire yabancılaştığını fark ettiğin zaman üzülmemen gerekir. İnsanların gidişine engel olamıyorsun bir süre sonra. Dört duvar arasında sıkışıveriyor yalnızlığın, duvar saatinin tik tak sesi eşlik ediyor yalnızlığına. İşin kötüsü ne biliyor musun? İnandığın her şeyin yalandan ibaret olduğunu fark etmek. Hiçbir zaman istediğin gibi olmadı her şey, biliyorsun. Ya bir şey eksikti hayatında ya da sen yabancıydın etrafındaki olaylara.. Sustukça birikiyor içindeki kelimeler ve farkında olmadan çığlık çığlığa büyüyor sessizliğin. Ve bir sabah o çok inandığın uğruna ömrünü feda edebileceğin hayallerin, koca bir yalandan ibaret olduğunu fark ediyorsun.. Ondan sonrası mı? Yazmaya gerek yok.
Bazı şeyler yere düştükten sonra kırılır.
Ama bana öyle olmadı; ben kırıldıktan sonra yere düştüm..
Eskiden her düşüşümde hayallerim gibi dizlerimde kanardı.
Şimdi ne hayallerim kaldı nede dizlerimi hissedebiliyorum..
içinde duygu barındıran bir eylemi yaşamayı özledim.
Sevgi olur
Kör olup sahte yüzleri görmesek.
Sağır olup yalanları duymasak.
Dilsiz olup doğruları konuşmasak.
Kalpsiz olup insanlara inanmasak.
Belki de daha mutlu biriydik.
Düşünme, üzülürsün diyorlar. Mutsuz olursun diyorlar. Mutsuzum, hayaller kurduğum için mi? Mutsuzum, hayallerimin gerçeklemediği için mi? Sadece bunları düşünce mi üzülür insan? Hayır. Yalnız kalınca da mutsuz olabilir insan.
Evet.
Bazı insanlar,
Değer verdiğim insanlar,
Uğruna ölebileceğim insanlar,
Şimdi bir dal sigara kadar değersiz.
Onlar başka canlar yakmak için yola çıktılar,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!