Hepimizin bir insana ihtiyacı var. Onu anlayan, dinleyen, yardım eden. Onu seven, özleyen, düşünen. Onu kıskanan. Onun için endişelenen. İşte! İşte onu bulabilsek, çıkacağız bu dört tarafı yalnızlıkla çevrili dert odasından. Karanlığa alışık gözlerimiz, tekrar ışığı arar olacak. Tıpkı çocukluğumuz gibi. Bulamadığımız yolları kolayca bulacağız. Göremediğimiz güzellikleri göreceğiz. Bildiğin, hayatımız değişecek işte be! Sizin de kimseye anlatmadığınız şeyler var, dertleşmeye can attığınız birini ararken bulamadığınız. Onunla beraber güven havuzunda yüzerken, hiç çekinmeden her şeyi anlatabileceğiniz biri. Hayatınızı düzene sokacak, yaşamaya bi amaç yaratacak biri. "Ben ve sen" olan değil "Biz" olan biri.
Ama herkesin ne bok olduğunu öğrendiğimizde,
Yeni insanlar arama isteğimiz yok oluyor.
Hepsi bok,
Ama hepsi ayrı kokuyor.
ee haliyle yeni insanlar tanımaktan ve kendimizi onlara tanıtmaktan yorulduğumuzu hissettiğimiz zaman yalnızlığı sevmeye başlıyoruz.
Her gün acı çekiyoruz. Ama bu sanki öyle bir şey ki ruhumuz, bedenimiz alışmış buna. Ruhumuza bi esrar gibi işlemiş. Hissetmediğimiz zaman onu arıyoruz. Nasıl mı? Şarkılar. Nasıl mı? Fotoğraflar, resimler...
Kimimiz anlatamadıklarını dinlediği şarkılarda bulur. "İşte bu şarkı beni anlatıyor! " der. Yapar kahvesini, yakar sigarasını, açar özlediğinin fotoğraflarını ve yaslanır arkasına. Yalnızlığıyla baş başa. Acılarıyla baş başa. Ve gözlerden akan bir kaç damlayla baş başa. Biliyor musunuz bunları hiçbir zaman çevremdeki insanlarla paylaşmayı istemedim. İnsanlar bencil. İnsanlar düşüncesiz. İnsanlar mantıksız. Alay eder. Dalga geçer. Saçma sapan öğütler verir. Neymiş efendim; Onu unutup kendi yolumu çizmeliymişim. Bunu yapabilseydim zaten sana anlatmazdım. Ben ve acılar artık sigara yakacak kadar dostuz.
Ama sen, ama ben, ama o... Herkes tatmadı mı acıyı? Herkes bir lokma almadı mı acıdan? Diğerlerinden farkımız nedir biliyor musunuz? Biz acının gurmesiyiz. Artık kokusundan anlıyoruz acının derlinliğini, tatmaya gerek kalmadan. Peki acının acısı fazlaysa tatmama şansımıs var mı? Yok. İster acıyı sevme, ister tatlıyı. Hayat seçim şansı bırakmaz bazen. Sadece zamanı beklersin. Zamanın tükeninceye kadar tadarsın her acıyı da her tatlıyı da.
Vücudumda ilk neşter yarasını açtığımda canım çok acımıştı, ikinci yarayı açtığımda ilki kadar acımamıştı, üçüncüde ise acıyı hissetmemiştim dört beş altı derken vücudum yaralara alıştı bense adımın psikopata çıkmasına alıştım. içsel acılarda böyledir ilk yara ruhunu derinlemesine acıtır ve ilk yara ömür boyu kanar, kabuk bağlamaz. ondan sonraki yaraların pek bi acısı olmaz. gün geçtikçe ruhunda vücudunda yarala acılara alışıyorsun sonra ne mi oluyor? hissizleşiyorsun ve bence hissizlik bu dünyadaki en yüce duygudur.
Yazacak bir aşkım, anlatabileceğim destansı hikayem yok. Kelimelerim sürekli tekrara düşüyor. Bir şeyleri yaşarken, biriyle tanışırken bile o hep sıradanlık hissi. Ruhum uyanık değil, duygularım ölüm uykusuna yatmış gibi. Her şey sıradan değil, acı çekerken bile içimde o yoğun kargaşa. Tükenmişlik sendromu mu, yok oluş mu dersiniz bilemem. Popüler olmak, herkes tarafından tanınmak, ilgi odağı olmak değil, bu dünyaya iz bırakmak için mücadelem. Yalanlardan, sahtelikten, samimiyetsizlikten kirlenmiş bu dünyayı şiirle temizlemenin hayallerini kuruyorum. Ve bu yüzden, sahte aşk sözleri yazıp duygu sömürmek yerine bizzat çektiğim-cekeceğim- acıları dile getirmek istiyorum. Hayatıma yeni bir sayfa açana kadar, bir acıyı yazarak güzelleştirmek isteyene kadar, hayal gücüme sarılacak bir şeyler bulana kadar şiir yazmayacağım. Hoşçakalın.
Lakin bu kadar acıya göğüs gererken, içimde bir kalbin olduğunu ben bile unutmuştum, şimdi benden sevgi bekleyen insanları kırmaktan başka birşey gelmiyor elimden. Çünkü hayatımda iyi insanların olmasına alışkın değilim.. Kimse kusura bakmasın ama içimde kaleler inşa ettim, bir kez daha kırılmamak için.
En son ne zaman mutluluktan ağladımı hatırlamıyorum. ağlamayı geçtim, sahi ben en son ne zaman mutlu olmuştum en son ne zaman gerçekten gülmüştüm? bu sorularla karşılaşınca sınıfta kalıyor tüm yaşantım.
..en son ne zaman bir insana güvendiğimi hatırlamıyorum. güvendiklerim yüreğimi avuçlarımda unufak bırakıp gittiler. Şimdilerde kimin elimi tutmaya kalkışsam, avucumda duran yüreğimdeki bıçak yaraları sızlar. İhanetler gelir aklıma. Tutamam kimsenin elinden. Hep söylerim hayattan bir kere vurgun yiyen, ondan sonraki hayatını durgun yaşar. İçimde, ziyan edilecek bir iç dahi kalmadı.
Çok yazınca yükümün hafifleyeceğine inanırdım baba. her şeyin bertaraf edildiği bir yön, her ağrının muhatabı bir kapı olmalıydı. uzun yaşamak isteğimdendi hepsi. ardından az yazmayı istedim. öyle de oldu. az yazınca da fazla yaşayacağımı sanmıştım. Nedir işte, az görmek ömre çok ses katmıyormuş. yanılmışım baba. ama seninde yanıldığın konular vardı babacığım.
sen bana hep derdin ki ''erkek adam ağlamaz diye düşünüp ağlamaktan alıkoyma kendini. ağla ki rahatlayasın oğul'' derdin. ama bu acı öyle bikaç yazı yada birkaç göz yaşıyla geçip gidecek bir acı değil ki baba. bilsemki yazınca geçecek parmaklarım çürüyene kadar yazardım ve bilsem ki ağlayınca geçecek, inanki yüzümde kuru yer komazdım baba.
İnsan dertleri gözünde taşırdığı için mi ağlar? Yoksa, ağlamak istediği için mi taşırır gözünde? Her ikiside. Aynı ben gibi size de ağır geliyor değil mi yaşadıklarınız? Birine sığınmak istiyorsunuz. Aklınızdaki kişiye. Size acı çektiren kişiye. Size zehir enjekte eden kişiden panzehir bekliyorsunuz. Evet, ben de... Hepimiz de hatayı burada yapmıyor muyuz zaten...?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!