Bir şehirden diğerine aktık,
tren camlarında yüzümüzün silik yansımalarıyla,
gecenin içinden geçen ince bir yol gibi
biz de birbirimizin içinden geçtik.
Otobüs duraklarında rüzgârı bekledik,
Bir gün biri iyilik yaptı bana,
Ne güzel sandım.
Gülümsedi,
“Canım dostum” dedi,
Bir çay içtik beraber.
Yarınları bize bırakın be efendiler,
Zaten dününüzle yeterince kirlettiniz ortalığı.
Her köşeye bir yalan diktiniz,
Her sokağa bir tabela: “Biz biliriz, siz susun!”
İyi de, ne bildiniz şimdiye kadar?
Kırıntısını bile düşünmediğiniz bir geleceğe
Rollerimiz çok, sahnemiz hazır,
Perdeler ağır, kadife, kan kırmızı…
Bir an duruyor zaman,
Salonda nefesini tutmuş bir kalabalık gibi,
Kendi içimizde bizden başka kimse yokken bile.
I. Bölüm – Otogarın Sessizliği
Bir otogar düşün,
Gece yarısı lambaları titriyor,
Çay ocaklarından gelen buharın içinden
Eskimiş sesler geçiyor.
Rüzgar, bavulların arasında dolaşıyor sessizce,
Saat 23:59
Günlerden perşembe…
Takvimden bir yaprak daha düşüyor usulca,
Ben yine sensizim,
Ama içimde bir inanç var,
Ne kadar uzak olursan ol,
I. Kuyu
Bir kuyunun içinde gibi zaman.
Ne kadar eğilirsem,
kendi yüzümden başka bir şey görmüyorum suda.
Kendi yüzüm,
Perde aralanır, sessizlik yankılanır,
Bir ışık vurur, umutlar aydınlanır.
Seyirci bekler, nefesler tutulur,
Bir tek replik... akıldan kaybolur.
Eyvah deme! Ustalık doğar o anda,
Bir kitap açılır sessiz bir gecede,
Sözler usulca dökülür ruhun penceresine.
Bir harfle başlar değişim,
Bir cümleyle sarsılır eski benlik,
Her paragraf bir adım daha yaklaştırır
İnsanı kendine, içindeki bilgeye.
Bir kitap açılır sessiz bir gecede,
Sözler usulca dökülür ruhun penceresine.
Bir harfle başlar değişim,
Bir cümleyle sarsılır eski benlik,
Her paragraf bir adım daha yaklaştırır
İnsanı kendine, içindeki bilgeye.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!