Yarınları bize bırakın efendiler,
Siz dün’ü kirlettiniz yeterince…
Bir ülkenin umutlarını kemirip durdunuz,
Her köşesine korku, her sokağına suskunluk ektiniz.
Şimdi utanmadan geleceğimize göz dikmişsiniz,
Sanki bu topraklar sizin tapulu malınız gibi.
EMEK VE MÜCADELE
Ben bu dünyaya boş gelmedim çocuklar,
Avuçlarımda nasır,
Alnımda güneşin yanığı,
Sırtımda yük,
Bir iyilik geldi kapına
kapkara bir niyetle süslenmiş beyaz kurdeleyle
dokundun sandın ki bahar
oysa ne çok kış gizlenmişti o avuçlarda
bakışları hesaplı
Bir güvercin ürperişi gibiydi yüreğin,
Bir çocuk ürkekliği vardı gözlerinde,
Kapanırken gün, loş bir Bursa akşamında,
Bir an dokunur, bir an kaçar ellerin,
Ve dudakların… Korkuyla,
Ama ne kadar arzulu öpülürdü,
17 Kasım, gece yarısı…
Öyle bir an ki,
Zaman durdu, dünya sustu.
Babam, sen gittin,
O an kalbimde bir şey koptu,
Bir boşluk açıldı içimde,
Sesim yankılanır gecenin karanlığında,
Kendi derinliğimde kaybolmuş bir umut gibi.
Ansızın kulağındaysa eğer,
Sormamalısın neden diye…
Çünkü her suskunluk bir cevaptır,
Ve her sessizlik, bir gerçeğin gölgesidir.
Gittin.
Ve ben hâlâ senin adını fısıldıyorum boş sokak lambalarının altında.
Her adımım seni arıyor; bir kahve fincanının kenarında,
ya da parkta oturan bir kedinin gözlerinde…
Şehir sessiz, ama seninle dolu.
Gittiğin gün, rüzgarın omzuma değdiği anı hâlâ taşıyorum.
Gözümde bir yol var, kimse görmese de,
Adımladıkça büyür, taşsa da, çölse de.
Bir düş var içimde, suskun gecelerden,
Bir ışık yanar hâlâ, en karanlık yerden.
Tutunurum hayale, elimde tek kalan,
(Nurcan’a…)
Güneşin karanlığı düştü omuzlarıma
Bir çiçek gibi kapandı gün, suskun ve ağır
Kırmızı bir sessizlik dolaşıyor avuçlarımda
Senin sesini aradım rüzgârın içinde,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!