I – Başlangıç: Taş ve Umut
Önce bir ses yankılandı bozkırda:
“Buraya bir şehir kuracağız.”
Çekiç sesleriyle karıştı dualar,
küçük eller taş taşıdı, büyük eller hayal.
Bir aynaya bakarsın…
Saçını düzeltirsin, yakanı kontrol edersin belki.
Gözlerinin altındaki uykusuzluğu, dudaklarının kenarındaki yorgunluğu görürsün.
Ama ya içindeki çatlağı?
Ya bir çocuğun gözyaşında saklı kalmış sessizliğini?
Ya da yürüyüp geçtiğin o kaldırımda, senden bir parça bırakıp giden hüznünü?
I.
kibirli adam!
sen,
öğle güneşinde ayağının bastığı gölgeyi bile hor gören,
küçümseyen,
Kibirli insan, gölgesine bile hor bakar,
Öğle vaktinde bastığı çizgiye dahi dar bakar.
Zanneder ki dünya onun nefesiyle döner,
Oysa ilk rüzgârla devrilir, akıbeti söner.
İnatla birleşirse o zehirli gurur,
I
Bir şehir uyanır sabaha,
künyesinde paslı demir, duvarlarında unutulmuş çocuk sesleri…
Sokaklar - birbirini tanımayan insanların ayak izleriyle dolu,
her adımda biraz daha silinir izler,
Seslenince dönmüyor ses, tutunca boşluk…
Zamanın kırık aynasında siluetleri var,
Ne tam gidiyorlar, ne tam kalıyorlar.
Bir ismin yankısı belki,
Bir rüyanın ucunda beliren gülüş...
Kökleri güçlü bir ağaç,
fırtınalara rağmen ayakta kalır.
Rüzgâr ne kadar sert eserse essin,
dalları sarsılır ama kırılmaz.
Umut, dallarına hayat veren sudur.
Bir sabah sessizliğe uyandı Gürsu,
Çamlar ürperdi, dağ sustu.
Alevin dili değdi dallara,
Yandı umut, yandı toprağın duası.
Harmancık’ta rüzgâr ateşle döndü,
Karanlığın en koyu anında doğdu bir ışık,
Sönmüş ocakların küllerinden yükseldi umut.
Bir millet, başı dik durmayı unuturken,
O geldi ve dedi ki: “Bağımsızlık benim karakterimdir!”
Toprak yorgun, analar yaslı,
Çocukluğumun sesi, kırda esen yel,
Adım attığım her yol sende bir iz bel.
Ne zaman yönümü şaşırsa yüreğim,
Sen ordaydın, dayım, yıldız gibiydin.
Bir omuz değil sadece, bir dağdın bana,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!