O gece yıldızlar başka parlıyordu
ama hiçbiri senin kadar kararlı değildi Ömer.
bir ülkenin alnına silah dayandığında
bir adamın parmak izi, tarihin nabzına vurdu.
Sen...
Senaryo yazılmıştı.
Işıklar yerleştirilmiş,
oyuncular hazırdı…
Sadece bir kurban eksikti,
Ve .... O kurban, bendim.
O günden sonra konuşmadım.
Dilimi susturdum, çünkü senin adını anmak,
kendi mezarımı kazmak gibiydi.
Ve ben o gün,
sana mezar olmayı seçtim.
Sen gülünce,
bir şehir kendini affediyor sevgilim...
Caddelerinden bir çığlık kopuyor, ismini zikrederek.
Ve sokak lambaları ilk kez kendini bir yıldız sanıyor.
Ay utanarak açıyor gözlerini geceye....
Sen miydin
o sahte gözlerin ardına saklanıp beni bana yabancılaştıran?
gülüşünle bahar sandığım ama içimi kışa kilitleyen?
Sen miydin
adımı ezberleyip sonra unutan,
dokunuşuyla ruhumu kazıyıp sonra ardına bakmadan giden?
Seninle karşılaştığımda, takvimdeki hiçbir günün önemi kalmamıştı.
Bir cuma, bir salı ya da sonbaharın ilk çarşambası değildi bu...
Senin bakışlarına denk gelen andı sadece.
Zaman orada durmuştu, ben ise kaldığım yerden devam edememiştim.
Sana varmak, bir nehrin tersine yüzmek gibiydi.
Sen özgürdün… Ben tutsak.
Senin kanatların vardı,
benim zincirlerim.
Sen uçarken
ben bekledim.
Sen unuttun,
Yanmak nedir bilir misin sen?
Yanmak; dokunamadığın tende başkasının parmak izlerini silmektir.
Ellerini bile tutamadığının, başka ellerde yitip gitmesidir.
Yanmak; saçlarının gölgesinde onun her gece öylece gidişini izlemektir.
Her gün aynı acıyı bin defa çekip yine soluğu onun yanında almaktır.
Yanmak; bildiğin kapının eşiğinden içeri girememektir.
Sevmenin hangi tonusun sen?
Yalnızlığın griye çaldığı bir geçiş mi,
yoksa karanlıkta bile parlayan sessiz bir gülüş müsün?
Ben seni bakarken değil,
gözlerini kaybettiğim anda sevdim.
Sessizliği giydim bu gece üstüme,
Bir çığlık yürüdü kalbimin tüfeğine.
Yüzümü çizdiler aynanın içine.
Bir mum söndü içimde,
Kül oldum, dağıldım gözlerinin rengine.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!