Dün baktım derinden gözlerine
Fısıltılı sularla akan nehir gibi
Onlar ışıldarken, puslar arkasında
Kendine çekip, eriten şehir gibi
Dün hayranındım bin bir kez daha
Yokladım ellerimle
Hapsimin sınırlarını
Duvara çizdim sızılarımı
Yazdım yazılarımı
Sızan ışığa göz kırptım
Açılan kapıyı yeniden çarptım
Gelen kurşunda adım yazılı yüzbaşım
Adresim kovanda asılı
Kel tepe, rakım beş yüz
Kara kuru kavak ağacı altı
Gelen kurşun çok hızlı yüzbaşım
Ne altınları tarttım Karunların kesesinde
Ne ateşleri tattım volkanların zirvesinde
Ne buzullara battım soğukların nefesinde
Bendim boza pişiren ölümün ensesinde
Anın uçukluğudur gölgelenen benizde
Istıraplar demliğinden süzülürken acılar
Sonsuzluk çaresizliği basılı bağrına
Ellerinden akıp kayan yaşanmış anılar
Yatağının başucunda titrerken bir kandil
Bülbüller ötmekte dağlarımda
Sularım çağıl çağıl
Bahar on ıki ay memleketimde
İnsanlar mutlu mu mutlu
Gam keder yaşamaz evlerinde
Gemilerim yüzmekte
Demlenir üzüm suyu, şarap olur mahzende
Süzülür gözyaşlarım, ince fasıl, gönlümde
Şarap sensin, hüzün sensin, demlenensin o demde
Yaşam sensin, ölüm sensin, aşk sensin ömrümde
Yanardı yeşil köşkün lambası
Hava bir kararmaya görsün
Açardı gökte yıldız tarlası
Hele bir gün geceye dönsün
Titrerdi gönlümün sevdası
Mintanın bir köşeden görünsün
Günler günleri takip etse de
Mevsimlerin en güzeliyse de bahar
Sonbaharı da var, kışı da ömrün
Her batan güneşle, batan canlar var
Bu gün gene eteklerindeydik
Anıtkabirin
Bu gün gene doruklarındaydık
Sevginin
Bugün gene yanıyoruz ateşiyle
Özlemin
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!