Sanmam ki şu gönül elem duysun gidişinden
Ağlayıp sızlayarak, hislenecek sanmam ki derinden
Önce bir ah çekerek efkarlansam da peşinden
Sonra zevke dalıp mey içerim huri elinden
Sanmam ki şu gönül vazgeçecek aşk buselerinden
Ayşe, Rukiye üç beş evvelsi Mürüvvet
Gerisi bulanık mirim bir de sen hesap et
Atıldıkça kahkahalar, boşaldıkça kadehler
Masa gül bahçesi kadehteki mey de şerbet
Haydi güzelim bu gece de benim için raks et
Düzelttim düğümleri yaşam yumağımdaki
Topladım umutları kalan kucağımdaki
Süpürdüm korkuları günün şafağındaki
İçime boşalttım esen bahar yellerimi
Akan ırmakları buldum yol verdim
Merdivenlerinden iniyorum
Ahşap karanlıkların
Dünkü dargınlıkların
Yarınki yorgunlukların
Ayağım kayar mı bilmiyorum
insanoğlu ya yaşar, ya yaşar
bazıları savrulur yaprak misali
anlayamazsa andaki değeri
insanoğlu hem yaşar, hem şaşar
kimi zaman içten gelir bir 'oh' sesi
Ürküten bir sıcaklığın var
Dedi buz dağı
Bana yakın gibisin
Yakan gibisin
Belki güneşten de yaman gibisin
Bir esmer kadın okşayışıydı o akşam
Dalgalı saçları meltemi kucaklayıp aşan
Bir şarap ışıltısıydı gün batımı kadehimde
Sarhoş hayranlığım akşamı kadehten tadan
Şimdi saat yokluğunu beş geçmekte
Sonsuz gibi bir masal daha bitmekte
Çektiğim her niyette sen olsan da
Sen olsan da tuttuğum her dilekte
Şimdi saat senin varlığını tüketmekte
Uçmak isterlerdi uzak diyarlara
Pembe benekli, mor yürekli kelebekler
Mavilik gökte, bin bir renk yerde
Özgürlük tepelerinden sekecekler
Kanat çırparak, süzülüp kayarak
Bir bıçak parladı, parçalandı, paralandı
Kendine döndü yaralandı
Güçlü olduğunu söylemişti
Yalandı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!