Öylesine sessiz ki
Bir zamanlar kahkahalarla çınlayan
Bu yerler
Öylesine mahzun ki şu dala konan kuş
Hakim olmuş sükut
Zihinde söküldü
Kalemden döküldü
Kağıda takıldı
Süt beyazı cümleler
Aklımda karıştı
Umudun duvarlarını sardım hüzünle
Kalp kapımı kilitledi akan yaş damlaları
Damarlarımdaki kana boğdum ışıltını
Sensizliğe bulandı, buğulandı aşk acıları
Yokluğun esintisiyle üşüdü yalnızlığım
Çöl rüzgarıdır seni savuran ey kör çalı
Sonsuzluğa o üfürür yitik ruhları
Kum tepelerini sarsar tüm heybetiyle
Sonsuz ufuk şimdi kum tanecikleriyle kapalı
Kardeştirler yitik ruhlarla yalnız ruhum
Bülbüller şakırken şen, gül bahçelerinde
Hüznünle perişan gönlüm yine sensizliğinde
Dalarım bazen bülbüllerin güllerle meşkine
Sorarım sevgili yarim şimdi hangi gönüllerde
Yanarım, ah yanarım şu kalbimdeki ateşinle
Durduramaz kanayan yaramı bülbüller de
Ateşten gömlekti aşkın
Ben şaşkın
Sol elin gözümü aldı
Sol parmağın
Bir bora mıydı beni sarsan?
Çocukluğumla saklambaç oynarken
Ay ışığıydı ruhumuzu besleyen
Ebeliğin uykusu ha bastırdı, ha bastıracak
Saklanılan kuytular kayarken gözlerimden
Özgürlüğün nefesiyse bana yol veren
Yaşadıkların dedim
Karşında değil
Düşünde
Her yükselişin beslenmekte
Her düşüşünde
Aşkın güzelliklere değil
Eğriler kestim, desteler düzdüm
Yollar geçtim önümde ardımda
Zigzaklar çizdim kaldırımda
Zamanı çizen geceydim, gündüzdüm
Benimleydim dolaşan sokaklarımda
Yağmur kovalayan rüzgar mı şapkamı uçuran?
Boş işler, dolu gülüşler mi günleri geçiren?
Kırık aşklar, arkadaşlar mı akşamları içiren?
Yeni günde açacak olan dünkü ben miyim ben?
Şu zaman mı tarlalarda başakları savuran?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!