Biraz gülümseyin içim açılsın
o tebessümlerden hayat saçılsın
yürekleri ısıtın güneş kıskansın
sevgi çiçekleri bir bir açsın
biraz gülümseyin ufuklar aydınlansın
BİRCAN’IM
Bir melek girdi hayatıma, kocaman ailesiyle. Adı gibi CAN!
BİRCAN İŞTE...
Neredeyse 20 yıldır kurumlarda ve kendi evimde, tek başımayım. Her tanıdığım insanın yaşam öyküsü: Filmlerde olur
böylesi, dedirtecek türden. O, öyküler gözlerde, suskun dudaklarda gizli. O gizlere, usulca giriveriyorum. Biriktiriyorum.
Çoğalıyoruz birlikte ve BİZ oluyoruz.
Birdenbire sen yangın yerinde gül bahçesi
Venüste hayat gözlerimde inci tanesi
birdenbire sen çölde yağmur tohumda ninni
gecede ışık damarlarımda kuş sesleri
birdebire sen ilkbaharda en güzel çağrı
yüreğimde apansız duygu patlamaları
Derilerini üstlerine geçirmiş
ve ayaklanmış iskeletler
iri iri gözleri
BİR DOĞUM GÜNÜ
Gökte ay yarımdı
yürekler yarım yarım
plastik bardaklarda
köpüklere tutunuyordu
genç eksik gülümsemeler
B İ R D Ü Ş! ! !
Sıkıldım yine, hem de çoook sıkıldım. Sanki, soluk alamıyorum. Almak ta istemiyorum. Dün, son noktayı koymayı düşündüm, çeşitli biçimlerde. Sonra, şimdi değil. Şimdi içinde bulunduğum durumda, normal karşılanır. Hem burası son nokta olmamalı. Çok güzel bir zafer anında, dudaklarımda gülümseyiş çiçekleriyle konmalı son nokta dedim. O son nokta, kıpkırmızı-darmadağınık, katmer katmer çiçeklerle olmalı. Bakalım, zaman ne gösterecek?
Çok yorulduğum, sıkıldığım, üzüldüğüm zamanlarda, bir düş kurarım ben. Yine, amansızca acıtıldığım için, o düşü kuruyorum.
Denizin en derin yerinde, yumuşacık kumlara uzanmak. Başımı bir mercana yaslamak. Suyun yumuşacık sarılışlarını, tüm varlığımda duyumsamak. Bir süre, su altı dünyasının o, muhteşem görüntülerini izlemek ve uyumak. Yorgunluğum, bıkkınlığım geçinceye dek, yüzyıllarca da olsa uyumak istiyorum. Hiç kimse, hiçbir şey, bana ulaşamasa, dokunmasa. Sessizce ve istediğimce gizlensem, denizin koynunda. Hiç ağırlığın olmayacak. Tüy gibi hafif, özgür. Kısıtlılık yok hareketlerinde, istediğin her şeyi yapabilirsin. Ama ben, o en derin yerde, sığınağımda, sadece dinlenmek, uzak kalmak yaşam savaşımından. Yani, insanların anlamsız, gereksiz davranışlarından. Birbirlerini harcama, yaralama ve güç gösterisi uğraşlarından.
Bazen kaçış gerekiyor. Ruh ve beden sağlığın için. Ve ben, bu düşü kurduğum zaman, hissedebiliyorum. Genellikle, gece yatağımda düşlüyorum. Denizin ılık sularını, gerçekten hissedebiliyorum. Hafifliyorum, rahatlıyorum. Gülümsüyorum mutlulukla.
Önümdeki savaşımları aşmış olarak uyanmayı diliyorum. Aslında, bizim ciğerlerimiz su altında yaşamak için yeterliymiş. Yetersiz olan, suyun içindeki oksijenmiş. Bu nedenle, büyük balıklar da, suyun yüzeyine çıkarak, nefes alıyorlarmış. Beden kütleleri büyük olunca, onlara da yetmiyor suyun içindeki oksijen.
Sen ben bir de Derya
ne mutluyduk başkent caddelerinde
Derya çocuk biz ondan da çocuk
koşuyorduk yürek yüreğe
10-11 Ağustos Cumartesi Pazar
alacakaranlıklardan çaldığımız iki parça aydınlık
Ilık bir yaz gecesinde
alabildiğine kimsesizliğimi yaşarken
küçücük penceremden
caddedeki akışa karışıyordum
bölük pörçüktüm
boşluklarda savruluyordum
Kaz be mezarcı aşkımın mezarını sen kaz
yaz taşına da başlamadan bittiğini yaz
vur kazmayı ruhumun en derin yerine vur
göm anıları bir daha canlanmasın ne olur
unutayım beni saran bu kara sevdayı
koparayım açmadan solan o tek goncayı
ARTIK HEP YAĞMUR YAĞACAK
Usumdan bir kare düştü önüme
Dişlerini sıkarak kayıverdi yıldız
Yüreğin birinde depremler oluştu
Bir balkonda unutuldu
Sımsıkı tutuşan eller
Yaklaşık üç yıldır tanıyorum kendisini...
tam bir insan evet tam bir insan.
her hücresi sevgiyle yaratılmış sevgi abidesi muhteşem bir yürek...
umudu görmek isterseniz, Nilgün Acara bakınız.
sevgiyi görmek isterseniz yine ona bakınız.
bir insan nasıl olmalı diye dşünüyorsanı ...
Seni merak ediyordum. Şiirde ustalaşmışsın; kutluyorum.