sahne eminönü
fonda galata köprüsü
uzakta kule
figüran yok
oynayanlar
göğüsleri beyaz kanatları çilli
deniz kokulu bir yaz sabahı
balıkçı motoru
ufuk çizgisine yakın
bulutlar şeker pamuğu
yiyesi geliyor insanın
deniz incitmeden okşuyor kumsalı
sonunda,
yakaladın beni,
yakama bulaşmış kandan.
evet,
itiraf ediyorum.
traş olurken,
pike yapan
gri martı,
az sonra
simidini kapacak.
ha gayret,
bu defa şansın dönsün
karanlıktı.
marttı.
dolunaydı.
ayın yarısı vardı,
bir de kara kedi.
ağzında yarım ay.
yok olan yıldızların adına
yemin etmek.
uzayda nefes alan
kara deliklere bakarak
dilek tutmak
kayan yıldızların ardından...
saati bellidir
şaşmaz.
kapıyı çalmadan
kayarcasına girer içeri.
yaz gecelerinin,
bahçemdeki
kıyıda,
demir parmaklıklara sarılmış,
kokuları mühürlü
mor salkımlar.,
erguvanların peşinde
çıplak dallara yapışmış
aniden,
ılık bir rüzgar eser
durup dururken.
eskilerden
çok eskilerden,
tanıdık bir koku
erken gelen
ilkyaz yağmurundan sonra
havayı kokladığımda
gözümün önünde canlandı
küçük bir kasaba
istasyon kenarında
Üstat; birbirinden güzel bu yapıtları, sanal alemin gizeminden kurtarıp yapraklar üzerinde ölümsüzleştirmeyi hiç düşündünüz mü? .. Sözcükler, mısralarınızda can bularak adeta vals yapıyor...Piştiğiniz, mısralarınızda açıkça görülüyor. Hatta, hatta yanıyorsunuz! .. Bence adınız artık Türk Edebiyatı ...