gün batmaya başlarken,
güneşe umutsuzca bakan
mahzun günebakan,
yalnız değilsin.
güneş doğana kadar
gözün hep uzaklarda,
kimine göre
küfrü aşan
şiirler yazdı.
kimi onu,
Tanrı tanımaz
bir sapkın sandı.
karşılıklı anlayış
ve hayallerle kurulan
sıcak bir yuvada
kim ne derse desin
olmasa da fazla
mutlaka gereklidir yeterince para
merak etme sen.
laf olsun
torba dolsun demedik.
ortaları çoktan geçtik.
ne baharlar
ne yazlar
bazen,
sevdikleri yanı başında,
ama ruhu çok uzaklarda
ve yapayalnız hisseder
kendini.
işte o an
kurak ve yakıcı rüzgarların ardından,
bereketi,yağmuru müjdeleyen
sen, kadınım.
Ankara'da temmuz sıcağında
gülerek doğduğunda,
ben beş yaşımdaydım,
bir elinde,
eğri büğrü kalpler çizilmiş
kırık dökük
boyacı sandığı.
küçük boyacının oyuncak sandığı,
oyuncak diye gün boyu sarıldığı.
elimde,
bir bardak,
terli beyaz mutluluk.
önümde,
sırılsıklam mezeler.
saliseler,saniyeler..
kitap aralarında
unutulmaya yüz tutmuş
gül kokulu
fotoğraflar.
fotoğraflarda,
mühürlenmiş bakışlar.
döne döne geline,
altın kemer beline.
eşikten geçti gelin
kına yakmış eline.
Üstat; birbirinden güzel bu yapıtları, sanal alemin gizeminden kurtarıp yapraklar üzerinde ölümsüzleştirmeyi hiç düşündünüz mü? .. Sözcükler, mısralarınızda can bularak adeta vals yapıyor...Piştiğiniz, mısralarınızda açıkça görülüyor. Hatta, hatta yanıyorsunuz! .. Bence adınız artık Türk Edebiyatı ...