gökyüzünde
gümüşten bir ay,
hem de tepsi içinde.
denizde,
ayın ondördü gibi mehtap.
çalkantılara sevdalı,
gün doğmaya yakın
balkona doğru uzanırken
gördüm.
sabah çiği düşmüştü üzerine,
titremiş
belki biraz da üşümüştü.
küçüktüm,
çok küçüktüm.
yollarda pire idim,
sonlarda deve oldum.
masallarda yaşadım,
büyüdüm.
sabah erken
kargalar çığlık çığlığa
peronda
samsun otobüsünü beklerken
ankara,fethiye,kuşadası
nerde kaldı anaların anası
gören gözler görmüyor
gözlük taksan ne fayda.
Veysel olup görmesen
görsen,
görenlerden fazla.
bu akşam,
hiç durmadan
yazsak,yazsak...
şerefine,
ard arda şiirleri
patlatsak.
cumbalı tarih kokan evlerin
neredeyse kucaklaştığı,
arnavut kaldırımlı
dar sokakta
hatıralarla kol kola gezmek,
geçmişi düşünmek.
neylersen neyle,
mayalanmıyorsa duyguların,
ne üflersen üfle,
demek ki olmuyor
sadece bir nefesle.
notalar bildiğini okuyor
sessizce gittin.
ansızın.
veda etmeden.
haber de göndermedin.
hızla geçip
kara deliklerden,
uykusuz, ateşli
ve sırılsıklam
nöbet gecelerinin ertesi,
uçuk dudaklarda zoraki gülümseme,
komşu teyzeye haber ulaştırıldı acele.
tel dolapta görev bekleyen
Üstat; birbirinden güzel bu yapıtları, sanal alemin gizeminden kurtarıp yapraklar üzerinde ölümsüzleştirmeyi hiç düşündünüz mü? .. Sözcükler, mısralarınızda can bularak adeta vals yapıyor...Piştiğiniz, mısralarınızda açıkça görülüyor. Hatta, hatta yanıyorsunuz! .. Bence adınız artık Türk Edebiyatı ...